Türk Halk Efsaneleri

28 Eylül 2007 Cuma

Türk Halk Efsaneleri
Halk edebiyatı ürünlerinden biri olan efsaneler,geçmişle günümüz arasında kültürel aktarımı sağlayan,insanın ve onun oluşturduğu kültürel yapının anlaşılmasına katkıda bulanan alanlardan biridir.Gerçek ve hayali varlıklara, yer ve olaylara olağanüstü özellikler atfederek oluşturulan,anlatılanların gerçek olduğuna ilişkin inançla birlikte kişinin bireysel - toplumsal yaşamını yönlendiren söyleyeni belli edebiyat türlerinden biridir.Konularına göre şöyle sınıflandırılır; 1)Tarihi yer, kişi ve olaylarla ilgili efsaneler2)Olağanüstü varlıklarla ilgili efsaneler3)Hayvanlarla ilgili efsaneler4)Dinsel konularla ilgili efsaneler5)Bitki ve ağaçlarla ilgili efsaneler6)Doğal çevre ve olaylarla ilgili efsanelerEFSANE ÖRNEKLERİAlbat Dağı EjderhasıEteğinde Ortanca Çeşme’nin bulunduğu Albat Dağı’ndan, bir ejderha çıkmış.Bu çeşmeye kimseyi yaklaştırmayarak,insanları susuz bırakmış.İnsanların çaresizliği karşısında,şehrin beyi eline iki yanı keskin bir kılıç alarak,bu ejderhayı öldürmeye gitmiş.Bey kılıcını iki eliyle ve enine tutmuş.Ejderha burnundan alevler saçarak,derin soluklarla beyi içine çekip yutmuş.Beyin elinde enine tuttuğu,iki tarafı da kesici kılıç,ejderhayı ağzından,kuyruğuna kadar ikiye parçalayıp öldürmüş.Bey konağına dönünce,bahçesindeki havuzu sütle doldurtup,hemen soyunarak içine girmiş.Havuzdaki süt ejderhanın, beye bulaşan zehiri nedeniyle bir anda kesilip, çökelekleşmiş.Bey, süt kesilmeyene kadar,bu süt banyosunu sürdürerek,ejderhanın zehirinden arınmış.Suzan (Suzi) ve KırklardağıDiyarbakır’ın güneybatısında, Dicle Nehri kenarında, Kırklardağı vardır.Bu Kırklardağı’nın arkasında Kırklar Ziyareti vardır.Çocuğu olmayanlar,buraya gelip dilek dilerler.Bir Süryani zengin ailenin de hiç çocukları olmuyormuş.Kadın,Kırklar Ziyareti’ne gelip dilek dilemiş, adak adamış.Bir kızı doğmuş.Adını Suzi (Suzan) koymuşlar.Her yıl doğum gününde, annesi onu süsler,giydirir ve Kırklar’a götürerek, bir kurban kestirirmiş.Suzan böylesine bin nazlarla büyüyüp,güzel bir genç kız olmuş.Müslüman komşularının oğlu Adil’le, birbirlerine aşık olmuşlar.Yine bir doğum yıl dönümünde,annesi Suzi’yi, hizmetçilerle beraber kurbanını kesmek üzere,Kırklar Ziyareti’ne göndermiş.Arkalarından habersizce Adil de gelmiş.Hizmetçilerin kurban kesme telaşından yararlanan Suzi,Adil’le beraber,dağın arkasına dolanmışlar ve orada sevişmişler.Kırklar Ziyareti,bu beraberliği bağışlamamış ve ziyaret Suzi’yi çarpmış.Kız On Gözlü Köprü’nün orada,Dicle’de boğularak ölmüş.Suzi’nin ölümünden sonra,Adil de aklını yitirmiş.Suzan - Suzi TürküsüKırklardağı’nın yüzüKaranlık sardı düzüBen öleydimSuzi-Suzi Ziyaret çarptı biziKöprüaltı kapkaraAnne gel beni araSaçlarım kumlara batmışTarak getir de taraKöprünün orta gözüSular apardı düzüBen öleydimSuzi-Suzi Dicle ayırdı bizi

Türkçe edebiyat hakkında daha fazla bilgi için www.obaforum.com da bulabilirsiniz...

Komposizyonla İlgili Genel Bilgiler

Komposizyonla İlgili Genel Bilgiler Tanım Kompozisyon kelime anlamıyla; herhangi bir konu veya alanla ilgili ayrı ayrı malzemeyi en uygun şekliyle bir araya getirmek, birleştirmek, düzenlemek demektir. Kompozisyon her ne kadar, öğrencilere yazı yazma alışkanlığı kazandırmak amacıyla verilen yazma ödevi, veya daha geniş anlamıyla; duyguların, düşüncelerin, olayların sözle veya yazıyla ifadesi olarak kullanılsa da sadece edebiyata ait bir terim değildir ve kullanım alanı da edebiyatla sınırlı değildir. Yukarıdaki tanımın kaps¤¤¤¤¤ giren her alanda ve hayatın her anında kompozisyon vardır ve olmalıdır. Çünkü “kompozisyonda, düzen esastır. Aslında dünya da bir düzen içerisindedir. Geceleri gündüzler, mevsimleri mevsimler takip eder. Nitekim büyük sanatkârların pek çoğu kendilerine tabiatı örnek almışlardır. Tabiattaki herhangi bir varlık, manzara, düzen, ahenk ve bunun sonucu olan güzelliği ile insanı kendine çeker, büyüler. Düzen ve tertip dünyanın ve hayatın esasıdır. Her sabah, doğu diye adlandırdığımız bir taraftan doğan güneş, doğma yerini ve zamanını değiştirse her şey alt üst olur

Devamı için tıklayınız

ERZURUM KONGRESİ

ERZURUM KONGRESİ
23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi toplandı. Artık bütün vatanseverler Atatürk'ün etrafında kenetlenmişlerdi.Erzurum kongresinde, bir yandan, vatanın ayrılmaz bir parçası olan Doğu illeri halkının düşmanla mücadele için elbirliği ile çalışacağı kararlaştırılmış, bir yandan da milli bir istek olarak İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'ın toplanıp gereken önlemleri alması gereği vurgulanmıştı.Erzurum'da başlayan yerel kongre akımı, Batıda Yunan tehdidi altında bunalan Marmara ve Ege bölgelerinde devam etti. 26 Temmuz 1919'da Balıkesir'de, 6 Ağustos'ta Nazilli'de, 16 Ağustos'ta Alaşehir'de kongreler toplandı. Bu kongreler sonucunda "Kuvayi Milliye" adı altında vatansever milis güçleri kuruldu.SİVAS KONGRESİ4 Eylül 1919'da ise, millî egemenlik ilkesine dayalı yeni Türk Devleti'nin kuruluşuna temel olan Sivas Kongresi toplandı.Kongrede, "vatanın bölünmez bir bütün olduğu" konusunda millet temsilcileri ortak bir karara vardılar. Ülkedeki tüm yerel direniş örgütleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirildi. Başkanlığına da doğal olarak Mustafa Kemal Paşa seçildi. Kongre sonucunda oluşturulan "Heyet-i Temsiliye" milletin isteklerini yansıtan bir nitelik kazandı. Ancak, İstanbul yönetiminin ruhsal ve duygusal ağırlığı henüz devam ediyordu.Bundan dolayı, Sivas Kongresi Mustafa Kemal Paşa'nın istediği "kuruculuk" niteliğini gösterememiş, vatanın kurtuluşu için bir an önce Meclis'i Mebusan'ın toplanmasını padişaha bildirilmesine karar vermişti.Ancak bu karar da önemli bir adımdı. Kurtuluş mücadelesi ve millî egemenliğe geçişin ikinci evresi de tamamlanmıştı. Üçüncü aşamada ise, millî egemenliğin gerektirdiği tüm ilke ve değerlere sahip bir büyük Meclisin kurulması ve Kurtuluş Savaşı'nın millî güçlere dayalı olarak kazanılması süreci başladı.devamı için tıklayınız İslam-cumuriyet-Türk-Dünya Tarihleri hakkında bilgi bulabilirsiniz.www.obaforum.com

MADDE TANIMI

MADDE TANIMIKütlesi, hacmi ve eylemsizliği olan bütün varlıklar maddedir. Çevremizde gördüğümüz hava, su, toprak, masa her şey maddedir.MADDENİN SINIFLANDIRILMASIa) Elementb) Bileşikc) KarışımMADDENİN HALLERİMaddenin katı, sıvı ve gaz olmak üzere üç hâli vardır. Genel olarak madde ya katı ya sıvı ya da gaz hâlinde bulunur. İstenildiğinde ortam şartları elverişli hâle getirilerek bir hâlden diğerine dönüştürülebilir.Maddenin katı hâli, belirli bir şekle ve hacme sahiptir. Katı maddeyi oluşturan atom ve moleküller birbirine çok yakındır. Aralarındaki boşluklar çok azdır. Atom ve moleküller arasında bir düzenlilik vardır.*Maddenin sıvı hâli, belirli bir şekle sahip değildir. Sıvılar akışkan olduklarından bulundukları kabın şeklini alır. Sıvı hâlde atom veya moleküller katılardan daha düzensiz olup tanecikler arası boşluklar katılardan daha fazladır.*Maddenin gaz hâli, atom veya molekülleri arasında boşlukların çok olduğu durumdur. Gaz tanecikleri düzensiz olarak hareket ederler. Bu hareketleri sırasında gaz molekülleri birbiri ile homojen olarak karışabilirler. Bunların yayılmaları hissedilebilir veya gözle takip edilebilir. Bir odaya damlatılan bir kolonyanın kokusu kısa sürede hissedilirken, bir sigara dumanının yayılması da gözle takip edilebilir. Gazların belirli bir şekil ve hacimleri yoktur. Konuldukları kabı dolduracak şekilde genleşerek kabın şeklini ve hacmini alırlar.*Bir madde farklı sıcaklık ve basınç şartlarında üç hâlde de bulunabilir. Örneğin, saf su, H2O ile formüle edilir. Katı hâlde buz, sıvı hâlde su ve gaz hâlinde su buharı şeklinde bulunur.

www.obaforum.com

EKLER ve YAPISINA GÖRE SÖZCÜKLER

EKLER ve YAPISINA GÖRE SÖZCÜKLER
Sözcüklere eklenerek onlara yeni anlam kazandıran veya onların cümle içerisindeki görevlerini değiştiren söz parçacıklarına EK denir. NOT: Ekler;* Sözcüklere eklenirken BÜUK'na uyarlar.* Ünsüzlerin benzeşmesi ve sertleşmesi kurallarına uyarlar. Genel olarak ekler iki ana kısma ayrılı: 1. Çekim ekleri2. Yapım ekleri1. ÇEKİM EKLERİ ve BASİT YAPILI SÖZCÜKLER: Eklendiği sözcüğün cümle içerisindeki görevini değiştiren eklere ÇEKİM EKLERİ denir. Çekim eki alan sözcüklere Basit Yapılı Sözcükler denir.Çekim Ekleri ve Basit Yapılı Sözcüklere Örnekler:a) Çoğul Ekleri:-ler, -lar ( evler, arabalar )b) İsmin Hal Ekleri: -i, -e, -de, -den ( evi, eve, evde, evden )c) İyelik Ekleri : -im, in, -i, -imiz, -iniz, -leri (evim, evin, evi, evimiz, eviniz, evleri )d) Tamlama Ekleri: -nın, -ı ( Arabanın kapısı, Evin bacası, Sokağın tozu ) e) Kip Ekleri: -di, -miş, -ecek, -ar, -ıyor ( yazdı, yazmış, yazacak, yazar, yazıyor )
Devamı için tıklayınız

Taze Fasulyede Sulama

14 Ağustos 2007 Salı

Taze Fasulyede Sulama
Fasulye kökleri oldukça derine gider 1-1.5m derinliğe kadar gidebilir. Kökler genellikle 0.5- 0.7 m derinlikte yeterli nem sağlayabilir. Çiçeklenme ve meyve oluşumunda sağlanacak yeterli toprak nemi verimi arttırır. Ancak fazla nemin artması kök çürümelerini meydana getirir. Bununla birlikte bitkide bodurluk, yapraklarda dökülme ve kurumalar meydana gelir. Bunun için fasulyede iyi bir sulama gerekir. Nemin %40-50’si tüketildiğinde sulama yapılmalı ve sulama işlemini hasada kadar devam ettirilmelidir. Fasulyeyi sulama işlemi yağmurlama olarak yapılmamalıdır değilse bitki mantar hastalıklarından kurtulamaz. Bunun için sulamayı damlama ile veya kanallar yolu ile sulanır. Sulama işlemini sıcak yerlerde ve sıcak aylarda fazla, sıcaklığın az ve sıcaklığın az olduğu yerlerde az sulamayapılmalıdır


http://www.obaforum.com/tarim-f133.html

Damla Sulama Yöntemlerinin Üstünlükleri

Damla Sulama Yöntemlerinin Üstünlükleri
damla sulama sistemi denildiğinde bu sistem; suyun belirlenmiş bir alana ve sıra üzeri mesafesine belli bir basınç altında verilmesi olarak tanımlamak mümkün olmaktadır.bu sistem için gerekli olan basınç örneğin yağmurlama sisteminden çok daha azdır. avantajları;1.suyun israf edilmeden ve bitkinin ihtiyaç duyduğu ölçüde ve zamanda en uygun şekilde verilmesini sağlar.2.bitkilerin transprasyonla kaybettikleri su direk kök bölgesine verileceğinden hem bitkilerin bu sudan maksimum oranda faydalanmaları sağlanmış olacak,verim ve kalitede gözle görülür bir artış meydana gelecektir.3.sadece kültür bitkilerinin gelişmesine imkan verilerek yabancı ot mücadelesi kolaylıkla kontrol altına alınacaktır.4.gerekli işlemler makina ile yapılacağından iş gücü önemli ölçüde azalacak bu ise çiftçinin parasının cebinde kalmasını sağlayacaktır.5.kültürel işlemler diğer sulama sistemlerine göre daha kolay ve pratik bir şekilde yapılacağından zaman ve para kazancı olarak karşımıza çıkmaktadır.6.ayrıca maliyeti düşük olup sadece bir sene masraf edilerek uzun yıllar kullanılması sağlanmaktadır.7.en önemli avantajı ise lateral boruların götürülebilme imkanı olan her arazide eğimli olsun yamaç olsun sulama imkanı olmadığından boş kalan binlerce dekar arazinin kullanılmasını ve tarıma kazandırılmasını sağlar.tüm bu sebepler ve daha birçok sebepten dolayı damla sulama kültürünün halkımıza anlatılması, bilinçlendirilmesi ve en önemlisi çiftçimizin bunu bizzat görerek eğitilmesi ve yönlendirilmesi sağlanmalı, gerekiyorsa tarım bakanlığı bu konuda gerekli teşvik projeleri yapmalıdır. türkiye zannedildiği gibi yeraltı suları yönünden zengin bir ülke değildir. son yapılan araştırmalara göre özellikle konya ovasında her yıl yeraltı suyu tablası 1m.aşağıya düşmektedir.bu durum suyu bilinçsizce kullanmanın bir sonucudur.


www.obaforum.com

meyveçilik tarım takvimi

meyveçilik tarım takvimi
Ocak-Şubat
Hava şartları göz önüne alınarak budama işlemi yapılır.
Çiftlik gübresi sonbaharda verilmemiş ise bu ayda mutlaka verilmelidir.
Hastalık ve zararlılardan kuruyan meyve ağaçları sökülerek imha edilir.
Uygun hava koşullarında, toprak tavda ise toprak işlemesine başlanır, fidan dikimi yapılır.
Şubat ayında çelik alma işleri yapılarak; çelikler kumda saklamaya (katlamaya) alınır.
Mart-Nisan
Yüksek yörelerde fidan dikimi sürdürülür.
Toprak işleme bitirilir. Gübreleme işlemi tamamlanır.
Budama tamamlanır.
Kalem aşısı yapılır. Nisan ayının ilk haftasında, yabani meyve ağaçlarında ve çeşit değiştirmelerde, kalem aşısı işleri sonuçlandırılır. Çöğürlerin aşı parsellerine şaşırtma işi tamamlanır
Mayıs-Haziran
Bahçelerde ve fidanlıklarda toprak işlemesi çapa ve sürüm şeklinde devam eder. Toprak işlemesiyle birlikte gerekli gübreler verilir.
Yeni kurulan bahçelerdeki fidanlar sulanır ve ot çapası yapılır.
Yeşil sürgün budaması yapılır.
Mayısın son haftasında, obur dallar ile piçleri temizlemek zorunludur.
Bahçe ve fidanlıkta her türlü bakım, taçlandırma, budama, uç alma, çapa ve sulama işleri yapılır. Aşılama genel olarak kalem aşısı şeklinde devam eder. Sürgün göz aşısına başlanır. Geçen mevsimde yapılarak tutmayan aşılar yenilenir.
Haziran sonlarına doğru can erik, kiraz, vişne, kayısı, badem hasadına başlanır.
Haziranda sürgün göz aşısı ay sonuna kadar sürer. Mücadele amacıyla kanserli dallar kesilir. Uç alma devam eder. Sulama, çapa ve her türlü bakım sıkı bir şekilde ay boyunca yürütülür. Meyvelerde seyreltme yapılır.
Temmuz-Ağustos
Meyve bahçelerinde toprak işleme ve sulama işlerine devam edilir.
Temmuz ayının ortalarında durgun göz aşılarına başlanır.
Yaz budamasına devam edilir.
Azotlu gübrelerin son uygulaması yapılır.
Yazlık meyvelerin hasadı yapılır.
Fidanlıklarda durgun göz aşısı yapımına devam edilir.
Temmuz ayında yapılan göz aşıları kontrol edilir.
Sulama ve toprak işlemeye devam edilir.
Yaz budaması devam ettirilir.
Eylül-Ekim
Elma ve armutta hasada başlanır.
İlkbaharda dikilecek fidanlar için fidan çukurlarının yerleri işaretlenir ve çukurlar açılır.
Meyve bahçesi ve fidanlıkta bakım işleri devam eder. Sulama durdurulur.
Meyvelerde gelecek yıl yumurtadan çıkarak hasar yapacak olan zararlılara karşı mücadele yapılır.
Hasadın tamamlandığı bahçelere yanmış çiftlik gübresi verilerek toprağa karıştırılır.Ancak yanmamış gübre verilmemelidir.
Manas ve diğer toprakaltı zararlılarına karşı toprak ilaçlaması ve kültürel mücadele yöntemleri uygulanır.
Zeytin kurdu zararlılarına karşı ilaçlı mücadele yapılır.
Haziran böceğine karşı ilaçlı mücadele yapılır.
Kasım-Aralık
Fidan çukurlarının açılmasına devam edilir.
Toprak işlemesi ile birlikte, çiftlik gübresi uygulaması da sürdürülür. Aynı zamanda, fosforlu ve potaslı gübrelerin verilmesine de başlanır.
Meyve bahçelerinde, hastalık ve zararlıları bir yıl sonraya aktarabilecek bitki artıkları ortadan kaldırılır.
Fidan dikiminin tam zamanıdır. Aşılı fidanlar tercih edilmelidir.
Fidanlıklarda fidanlar sökülerek toprakla katlanır.


www.obaforum.com

Peygamber Efendimizin On İki Yaşından Otuz Yaşına Kadar Olan Hayatı

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Peygamber Efendimizin On İki Yaşından Otuz Yaşına Kadar Olan Hayatı
Peygamberimizin, Amcasıyla Şam’a GidişiKâinatın Efendisi Peygamberimiz (a.s.m.) on iki yaşına girmişti. Akranları arasında artık farklı beden ve sîmâya sahipti. Sîmâsı etrafa pırıl pırıl nurlar saçıyordu. Gönlü huzur doluydu.Onu yanında barındıran Ebû Tâlib ise o sırada büyük bir geçim sıkıntısı içinde idi. Bunun için de ticaretle uğraşmaya kendisini mecbur hissetmekteydi. Bu maksatla da Kureyş’in o sene tertiplediği ticaret kervanına katılarak Şam’a gitmeyi kararlaştırdı.Yol hazırlıkları yapılıyordu. Yapılan hazırlıklar Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gözleri önünde cereyan ediyordu. Haliyle çok sevdiği amcası kendisinden bir müddet ayrılacaktı. Ama o buna nasıl tahammül edebilirdi? Yıllar önce de hem muhterem babasını, hem de aziz annesini böyle iki seyahat sonunda kaybetmişti. Şimdi ise, hâmisi Ebû Tâlip böyle bir seyahata çıkacak ve günlerce kendisinden uzak bulunacaktı. Nazik ve latif ruhu bu ayrılığa nasıl dayanacaktı?O da amcasıyla birlikte gitmeyi candan arzuluyordu. Günlerce üzgün durduktan sonra amcasına açılmak zorunda kaldı. Hasret ve hüzün dolu mübarek sesiyle ona şöyle hitap etmekten kendini alamadı:“Amcacığım! Beni nereye ve kime bırakıp gidiyorsun? Burada ne annem var, ne de babam.”Bu sözlerini gözyaşlarıyla bir çiçek gibi süsleyen Kâinatın Efendisinin derin hüzün ve üzüntüsüne değil kendisini canı gibi seven Ebû Tâlip, en katı yürekliler bile dayanamazdı. Şefkat duygusunu coşturan bu ifâdeler karşısında Ebû Tâlip derhal kararını değiştirdi. Kâinatın Efendisi de amcasıyla birlikte gidecekti. Efendimizin gönlü bu karardan sonra sevinçle doldu. Hazırlıklar tamamlandı ve amcasıyla birlikte ticâret kervanına katıldı.Kervan, çölleri aşa aşa Busra’ya vardı ve burada mola verdi. Busra, Şam ile Kudüs arasında suyu bol ve bahçelerle kaplı bir kasabaydı.


Konunun Devamını Okumak için TIKLAYIN www.obaforum.com

Kâinatın Efendisine Peygamberlik Vazifesinin Verilmesi

Peygamberimize Gàibden Ses Gelmeye BaşlıyorKâinatın Efendisi otuz sekiz yaşına girince gaibden bazı sesler duymaya ve bazı taraflarda bir takım ışıklar görmeye başladı. Bazen de kendilerine gaibden “Yâ Muhammed!” diye nidâ ediliyordu. Fakat, Efendimiz bu garip seslerin ve parlayıp geçen ışıkların ne demek istediklerine henüz o sırada tam mânâsıyla vâkıf değildi. Bununla beraber, bu hâdiselerin mânâsız ve boşu boşuna cereyân etmediklerini biliyordu ve günlerini onları düşünmekle geçiriyordu.Zaman zaman da sadece muhtereme zevcesi Hatice-i Kübrâya bu sırları anlatır ve konuşurlardı. O anda yeryüzünde maddî hayatta tek teselli kaynağı Hazret-i Hatice Validemiz de Resûl-i Ekrem Efendimizi bir siyânet meleği gibi koruyor, konuşmaları ve sohbetleriyle onu teselliye çalışıyordu.Kâinatın Efendisinin bu hali tam bir sene devam etti.Sadık rüyâlarKâinatın Efendisi otuz dokuz yaşında iken “Sadık Rü’yâlar” devri başladı. Gündüzün meydana gelecek hâdiseler kendilerine geceden, uyku ile uyanıklık arasında bir hâl içinde gösteriliyor ve bildiriliyordu. Öyle ki; geceden gördüğü rü’yâlar, o gecenin sabahında şafak aydınlığı gibi berrak ve apaçık ortaya çıkıyordu.1Peygamber Efendimizi, vahy almaya bir nevi hazırlama maksadına bemnî olan bu durum altı ay devam etti.Yalnızlık aramasıKâinatın Efendisinin mübârek ruhu, bu altı aylık devreden sonra artık tamamıyle yalnızlık arıyordu. Cem’iyetten uzak durmak, düşünceleriyle başbaşa kalmak en büyük arzusuydu... Çünkü ruhu, içinde bulunduğu cemiyetin ahlâksızlığından, zulüm ve zulmetinden sıkılıyordu.Ona âdeta yalnızlık sevdirilmişti. Öyle ki, her şeyinden vazgeçebilir, fakat insanlardan uzak, kâinatla ve kendi tafekkür âlemiyle başbaşa kalmaktan asla vazgeçemezdi.

konunun Devamını Okumak İçin TIKLAYIN www.obaforum.com

Peygamberimizin hastalanması

Peygamberimizin hastalanmasıBu emri verişinden bir gün sonra âniden hastalandı. Fakat, cihad için yola çıkacak ordunun hazırlığından vazgeçmedi. Bir gün sonra, Perşembe günü, hasta olduğu halde bizzat kendi eliyle sancağı Hz. Üsâme’ye verdi:“Ey Üsâme! Allah yolunda, Allah’ın ismiyle muharebeye çık! Allah’ı inkâr edenlerle çarpış!” buyurdu. Mücahidlere hitaben de şöyle dedi:“Ahde vefasızlık etmeyiniz! Küçük çocukları ve kadınları öldürmeyiniz!“Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz! Zira, ne olacağını bilemezsiniz. Belki, onlar yüzünden belâ ve musibete uğrayabilirsiniz.“Fakat, ‘Allah’ım! İmdadımıza yetiş! Düşmanımızın hakkından gel! Bizi onların zararından koru!’ diye dua ediniz. Şunu da unutmayınız ki, Cennet kılıçların parıltısı altındadır.”1Hz. Üsâme sancağı Büreyde bin Husayb’a teslim ettikten sonra, aldığı emir gereğince karargâhını Cürüf’te kurdu. Hazırlığını bitiren Müslüman oraya koşuyordu.Hz. Üsâme, ordusunu hazırlamakla meşguldü. Müslümanlar da harbe katılmak üzere hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyorlardı. İslâm ordusunda Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas, Ebû Ubeyde bin Cerrah gibi Ashab-ı Kiramın ileri gelenlerinden bir çok kimse vardı. Bunların üzerine henüz yirmi yaşına basmamış Hz. Üsâme kumandan tayin edilmişti.Bu durum, hoşa gitmeyen bazı sözlerin söylenmesine sebep oldu: “Henüz yirmisine ayak basmamış bir delikanlı kumandan tayin ediliyor. Ashabın ileri gelenlerinden bir çok kimse emri altına veriliyor. Bu nasıl olur?”Ayyaş bin Ebî Rebîa ise, “İlk Muhacirlerin başına bu genç nasıl kumandan tayin ediliyor?”2 diyordu.

Konunun Devamını okumak için TIKLAYINIZ www.obaforum.com

İlk Müslümanlar ve Mâruz Kaldıkları İşkenceler

İlk Müslümanlar ve Mâruz Kaldıkları İşkenceler
İlk Müslüman: Hz. HaticeKâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed (a.s.m.), Hira’daki ulvî mazhariyetle İlâhî memuriyetini idrak etmiş ve kudsî risalet vazifesini yüklenmişti. Ancak bu ağır ve büyük vazifenin icabları vardı, onları yerine getirmek lazım geliyordu. Bunun ise, içinde bulunduğu cemiyette pek kolay olmayacağı kendisince muhakkak bilinen bir husustu.O anda, Efendimiz tek başına bir tarafta, bütün dünya bir tarafta yer alıyordu. Ve o, umum dünyaya Allah’tan aldığı emirleri tebliğ edecekti. Elbette bu, basit bir hâdise olarak görülemezdi. Allah Resûlü, dünyalar durdukça insanlığa nûr ve şeref olan vazifesine nereden ve nasıl başlaması gerektiğini de çok iyi hesaplıyordu.Durumu evvela en yakını bulunan hanımı Hazret-i Hatice’ye anlattı. Hazreti-i Hatice, ona tereddütsüz sadakat elini uzattı ve ilk Müslüman olma şerefine kavuştu.Resûl-i Ekrem Efendimiz, bundan sonra, Hazret-i Hatice’ye, Cebrâil’den (a.s.) öğrendiği şekilde abdest aldırdı ve yine Cebrâil’den öğrendiği sûrette imam olarak şerefli zevcisine iki rek’at namaz kıldırdı.Efendimizin kıldırdığı bu iki rek’at namaz,1 imam olarak kıldığı ilk namazdır ve bir pazartesi gününün sonuna doğru kılınmıştır.


Konunun Devamını okumak için TIKLAYIN www.obaforum.com

21 Temmuz 2007 Cumartesi

Sivil Toplum
Siyasi otoritenin baskısından nispeten uzak olan toplum modeli; toplumda va­rolan ve kuruluşu birtakım haklar elde etme çabasına bağlı olan demokratik yapı; toplu­mun kendi kendisini, devletin kurumların­dan bağımsız olarak, yönlendirmesi duru­mu.Başlangıçta uygarlığın sonucu olan bir nezaket ve uygarlaşma halini tanımlayan sivil toplum terimi, 18. yüzyılda Batı yöne­tim tarzı Doğu despotizmiyle karşı karşıya getirilirken, onun ayrımını belirtmek üzere politik bir terim olarak kullanılmıştır. Bu­nunla birlikte, sivil toplum terimi esas Hobbes ve Locke tarafından kullanılmış ve söz konusu toplum sözleşmesi teorisyen­lerinde önem kazanmıştır. Hobbes ve Locke gibi düşünürler politik otoritenin en azından varsayımsal olarak onsuz olunabilir bir kav­ram ya da şey olduğunu belirtirken, devlet olmadan da yaşamak mümkünmüş gibi akıl yürütmelerine bağlı olarak, devlet olmadı­ğında geride kalan kurumları betimlemek için bir kavrama ihtiyaç duymuşlardır. Bu kavram da sivil toplum kavramıdır. Buna göre, sivil toplum, ekonomik ilişkilerin, ailesel yapıların, dini kurumların, vb, politik otorite olmadan varlığını sürdürdükleri genel çerçeveyi tanımlar. Bununla birlikte, sivil toplum kavramının, sivil toplum politik otorite olmadan varolmadığı için, analitik bir kavram olduğu unutulmamalıdır.Sivil toplum kavramının anlamına katkı­da bulunan düşünürler arasında, her şeyden önce Hegel ve Marx bulunmaktadır. Buna göre, Hegel ‘de, sivil toplum, aile ile devletin siyasi ilişkileri arasında yer alan bir ara kurum olarak tanımlanır. Karl Marx’ta ise, sivil toplum sosyo-ekonomik ilişkilerle üretim güçlerinin bütününü gösterir. Onun gözünde temel karşıtlık bu şekilde tanımla­nan sivil toplumla sivil toplum içindeki sınıf ilişkilerinin üstyapısal tezahürü olan devlet arasındadır. Alman ideolojisi adlı eserinde, sivil toplumun bütün bir tarihin kaynağı ve oynandığı tiyatro olduğunu savunan Marx’a göre, siyasi olaylara, hukuki değişimlere ve kültürel değişmeye ilişkin açıklamanın sivil toplumun yapısındaki gelişmelerde aranma­sı gerekmektedir.Bu Marksist sivil toplum anlayışını aynen benimseyen çağdaş düşünür A. Gramscv’ye göre, sivil toplum devletin cebri hareket ve müdahaleleriyle üretimden meydana gelen ekonomik alan arasında bulunur. Buna göre, sivil toplum, özel yurttaş ve bireysel tasdik alanı olarak ortaya çıkan toplumsal yaşam alanıdır.


www.obaforum.com

Fonksiyonlar-Limit-Türev-İntegral

16 Mayıs 2007 Çarşamba

FONKSİYONTANIM: A ve B gibi boş olmayan iki küme için, A nın her elemanını B’nin bir ve yalnız bir elemanı ile eşleyen A’dan B’ye bir f bağıntısına A ‘dan B’ye FONKSİYON denir. Kısaca, A’dan B’ye bir bağıntının fonksiyon olması için,a) x A için (x, y) f olacak biçimde y B olmalı. b) A kümesinin bir elemanı B kümesinin birden fazla elemanı ile eşlenemez.A kümesinin f fonksiyonunun TANIM KÜMESİ ve B kümesine f fonksiyonunun DEĞER KÜMESİ denir. f fonksiyonu x A’yı y B’ye eşliyorsa y’ye x’in görüntüsü denir ve f: xy veya y = f (x) biçiminde gösterilir. TERS FONKSİYON: f: AB ye, f: xy = f (x) fonksiyonu birebir ve örten fonksiyon olsun. BA ya ve yx fonksiyonuna f in tersi denir ve f-1 şeklinde gösterilir.

Konunun Devamı:Fonksiyonlar-Limit-Türev-İntegral

Kutsal Geometri

"Kutsal Geometri" kavramı, sanatta ve mimaride olduğu kadar doğada da bulunduğu düşüncesiyle bizi yanıltabilir. Neden bazı öğeler kutsalken diğerleri değildir? Bu sorunun kolay bir cevabı yoktur. Ne var ki, belli geometrik ilişkilerin ve orantıların genellikle dini amaçlı yapılarda kullanıldığı şeklinde bir anlayış ortaya çıkmıştır. Genel gözlemciler için bu orantılar sadece güzeldir.Sanatsal açıdan, bu müzikle özdeştir. Farklı nota grupları kullanılarak uyumlu ya da uyumsuz melodiler yaratılabilir. Gregoryan ilahileri gibi bazı müzikler bizi ruhsal dünyaya yaklaştırabilir. Diğer müzikler ise bizi doğruca duygularımıza seslenebilir. Gerçekten de, büyük düşünürlerden biri olan Pisagor, müzik, ses, sayı ve biçim arasındaki bağlantıyı göstermiştir.

Konunun Devamı:Kutsal Geometri

AhŞap Boyama Nasil Yapilir?

14 Mayıs 2007 Pazartesi

NASIL YAPILIR?MalzemelerAhşap obje (eski bir eşyanı yada hobby mağazalarından almış olduğunuz ham obje), zımpara, akrilik boya, çeşitli kalınlıkta fırçalar ve vernik (isteğe göre yarı mat da olabilir).YapılışıÖncelikle objemiz ne olursa olsun işe zımpara yaparak başlıyoruz. Kuru bir bezle tozunu aldığımız objenin, ipeksi bir yüzeye sahip olduğundan emin olduktan sonra açık istediğimiz renkteki boyayı bir kat sürüyoruz. Boyanın ilk katı iyice kuruduktan sonra, su zımparasıtla hafifçe, yaniden zımparalıyoruz.İkinci kat boyayı sürebiliriz.

Konunun Devamı:AhŞap Boyama Nasil Yapilir?

Bowlİng Ve Tarİhİ

BOWLİNG TARİHİ Bowling basit anlamda dizilmiş 10 adet kukayı (pin) bir topla devirmeye çalışmak olarak görülse de bugün 90 dan fazla ülkede 100 milyondan fazla oyuncu ile hem keyifle oynanabilen, hem de yarışma sporu olarak son derece ciddi bir çalışma gerektiren bir strateji ve koordinasyon sporudur. İngiliz antropolog, Sir Flinders Petrie'nin 1930'da Mısır'da yaptığı araştırmalarda bir çocuk mezarında bowling benzeri bir oyuna ait malzemeler bulması bu oyunun M.Ö. 5200 yıllarına uzanan (bazı kaynaklarda M.Ö. 3200 olarak geçiyor) bir geçmişi olduğunu, en az 5000 yıllık bir oyun olduğunu ıspatlamıştır. Bu dönemde bu oyunun mermer yarım daire şeklinde bir alandaki 10 adet taş kukayı taş toplarla devrilerek oynandığı düşünülüyor.Eski Polonezyalıların oyandıkları “ula maika” adlı oyun da 60 feet mesafeden kukaların devrilmesine dayanan bir oyun olarak bowling oyununun geçmişinde yer almakta. İşin ilginci bu mesafe hala günümüzde de kullanılıyor.Tüm bu dönemlerde avcı ve savaşçıların yeteneklerini geliştirmek için benzer oyunlar oynadıkları ve bu oyunların bowlig'in temelini şekillendirdikleri biliniyor.

Konunun Devamı:Bowlİng Ve Tarİhİ

Nasil seviyorsun?

12 Mayıs 2007 Cumartesi

Nasil seviyorsun? Yazan Şeyma TOPUZ Hz.Aişe, peygamberimizle yeni evlenmişti.eşinin kendisini sevip sevmedigini merak etmekteydi.ya da kendisini ne kadar ve nasil sevdigini..Aişe bu düşüncesini peygamber efendimizle konusmadan edemedi."ey allah'in resulü,ben seviyor musun?""evet,ya aişe tabi seviyorum!".

Konunun Devamı:Nasil seviyorsun?

Yahudilik ve Hristiyanlık'ta Kadın

Yahudilik ve Hristiyanlık'ta Kadın Yahudilik'te Kadın; Devamlı günah işleme eyilimi olan bir yaratık olarak görülür, kadın aldatıcı bir put olarak adlandırılır. Yahudiler Hz.Adem veHavva'nın hikayesini anlatırlar.Hristiyanlık'ta Kadın; Hristiyanlığın kadınlara karşı davranışı Yahudulikten daha kötü olmuştur. Hristiyanlığa göre kadın şeytanca kötülüklere kapı açar, erkeği yasak ağaca götürür, Allah'ın emirlerini çiğner ve erkeğin ahlakını bozar. YAHUDİLİKTE KADIN Devamlı günah işleme eyilimi olan bir yaratık olarak görülür, kadın aldatıcı bir put olarak adlandırılır. Yahudiler Hz.Adem veHavva'nın hikayesini anlatırlar. Onlara göre Hz.Adem Allah'a itaat ettiği için cennette mesut bir şekilde yaşıyordu. Fakat karısı Havva yasak meyveye yemesi için Onu tahrik etti, onu kandırdı ve cennetten çıkardı. Sonra Alllah Havva'ya şöyle dedi: "Sana hamilelik acısı vereceğim. Sancılanarak bebek doğuracaksın. Sen daima kocana karşı eğilimli olacaksın. O sana hükmedecek. Yahudiler, bu efsaneden dolayı kadını lanetlemiş bir yaratık olarak kabul ediyorlardı. Yunan ve Hristiyan mitolojisinde de böyle bir olay geçer. Eski Yahudi toplumları kızı hizmetçi sayarlardı. Babasının onun utancından dolayı satma hakkına sahip olduğunu kabul ederlerdi. Kız miras alamazdı. Ancak babasının hiçbir erkek çocuğu yoksa o zaman alırdı. Her yahudi sabah duasında şöyle der: "EZELİ İLAHIMIZ, KAİNATIN KRALI BENİ KADIN YARATMADIĞIN İÇİN SANA HAMDOLSUN."

Konunun Devamı:Yahudilik ve Hristiyanlık'ta Kadın

İSLAM'IN KADINLA İLGİLİ TEMEL İLKELERİ

İSLAM'IN KADINLA İLGİLİ TEMEL İLKELERİ Kadın insan olma açısından erkek gibidir : Daha önce, diğer toplumlarda "Kadın insanmıdır, değilmidir?" tartışması yapılmaktaydı. Kimisi akıllı hayvan, kimisi yarım kalmış bir erkektir diyordu. İslam'ın kadınlar hakkında getirdiği temel islahatlardan biri budur. Cenab-ı Hak buyuruyor . "Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan Rabbinizden korkun"(Nisa süresi 24) Allah resülü buyuruyor : "Muhakkak kadınlar erkeklerin bir parçasından başka bir şey değildir" 2- Daha önceki din adamlarının kadına yapıştırdıkları lanetlik durum bertaraf edildi 3- Kadın dindar olmaya, iman ve ibadete ehliyetlidir : Eğer iman edip ibadet yaparsa cennete girer. Küfredip isyan ederse cezalandırılır. Bu konuda erkekten hiçbir eksik yönü yoktur.
Konunun Devamı:İslam'in Kadinla İlgİlİ Temel İlkelerİ

Çocuğa hangi nezaket kuralları öğretilmeli?

Çocuğa hangi nezaket kuralları öğretilmeli?Toplum hayatında insan ilişkileri önemli bir yer tutar. Nezaketi, inceliği bir alışkanlık haline getiren; önce kendisine, sonra da karşısındakine saygılı olmasını bilen insanların, ihtiyaçlarını daha kolay temin edecekleri ve daha çok mutlu olacakları açıktır. Öyle ki kimi zaman bir teşekkür kimi zaman bir çiçek, hallolması zor birçok meselenin üstesinden gelebilir.Geleceğe uzanan çizgide çocuklarımızın edepli, nazik hanımefendiler ve beyefendiler olması için aile içi ilişkilerde eşler arası uyum, nezaket ve çocuğa yaklaşım tarzı büyük önem arz etmektedir. Nezaket kurallarının birçok tezahürü var; onları burada sayacak değiliz. Ancak aile içi ilişkilerde incelik ve samimiyetin topluma yayılacağı mukadderdir. Özellikle 2-6 yaş döneminde ailelerin çocuklarına kazandırması gereken birtakım nezaket kuralları vardır.

Konunun Devamı:Çocuğa hangi nezaket kuralları öğretilmeli?

Bilardo Kuralları

Bilardo Kuralları 14+1 Kuralları 1) 14+1 bir isteka topu ve 15 tane numaralanmış renkli topla oynanır. Toplar bir üçgen yardımıyla, üçgenin tepesindeki top piramit noktası üzerinde, 1 numaralı top sağ köşede ve 5 numaralı top sol köşede yer akacak şekilde dizilir.2) Oyun sırasında her oyuncu cebe düşüreceği hedef topu ve cebi deklare ettikten sonra nizami bir atışla cebe düşürdüğü her bir hedef top için 1 puan kazanır. Maç için önceden belirlenmiş toplam skora ilk ulaşan oyuncu maçı kazanır.3) Oyun sırası bant atışıyla belirlenir. Bu atışı kazanan oyuncu oyunu açma veya açılış hakkını rakibine kullandırma seçeneğine sahiptir.4) Bir oyunu açılış sırasında; Bir hedef top ve düşürmek istediği cebi deklare edip atışını yapmalı veya, isteka topunun bir topa ve sonra bir banta temasını sağlamalı ve buna ek olarak 2 hedef topun bant görmesini sağlamalıdır.

Konunun Devamı:Bilardo Kuralları

İNŞAAT UZMANI TERMİTLER

İNŞAAT UZMANI TERMİTLERDoğadaki hayvanlar, yaptıkları işlerde gösterdikleri akıl ile çoğu zaman insanları hayrete düşürürler. Kimi zaman ilginç beslenme şekilleri kullanırlar, kimi zaman bir alet kullanarak çalışırlar, kimi zaman da mimari projeler çizerek akıl almaz yuvalar yaparlar. Termitlerin de en bilinen özellikleri kuşkusuz ki yaptıkları inanılmaz yuvalardır. Her termit türü bulunduğu ortamın koşullarına uygun yuvalar yapar. Örneğin diğer bütün termitlerin aksine yağmurlu bölgelerde yaşayan bazı termitler, özel çıkıntılı çatısı olan mantar benzeri tepeciklerden oluşan yuvalar inşa ederler. Bu çatıların fonksiyonu şiddetli yağmurlarda tepeciklerin duvarlarına zarar gelmesini engellemektir. Suyun çok büyük bir bölümü bu çatının çıkıntısının kenarından kayar ve tepeciklerin duvarları bu sayede ıslanmaz bile.

www.obaforum.com

OKALİPTÜS AĞAÇLARI VE KOALALAR

OKALİPTÜS AĞAÇLARI VE KOALALAR
Bir koalanın vücudu, okaliptüs ağaçlarına tırmanabileceği ve okaliptus yapraklarını yiyebileceği şekilde yaratılmıştır. Gerçekten de, koalalar yaşamak için ihtiyaçları olan hemen hemen her şeyi okaliptüs yapraklarından alırlar, çünkü vücutları bu ağaçlar ile tam bir uyum içindedir. Örneğin okaliptüs yaprakları birçok memeli için zehirlidir, fakat koalalar onları rahatlıkla yiyebilirler. Çünkü yapraklardaki zehirli yağları parçalayabilecek yapıya sahip özel bir mideleri vardır. Bu yüzden bir koala her gün yaklaşık olarak 1 kg zehirli yaprağı hiçbir problem yaşamadan yiyebilir. Ayrıca koalalar ihtiyaçları olan suyun büyük bir kısmını da okaliptus yapraklarını yiyerek alırlar. Yılın belli zamanlarında okaliptüs yapraklarının üçte ikisi su taşır. Bu yüzden bir koala sadece yaprakları yiyerek, aylarca sıvı almadan yaşayabilir. Okaliptüs ağaçlarının tepeleri oldukça rüzgarlıdır. Bu yüzden koalaların sıcak kalabilmeleri için sırtlarında çok kalın bir kürkleri vardır. Zehirli bir bitki ile bir hayvan arasındaki bu uyum bize koalaların ve okaliptüslerin aynı yaratıcı tarafından yaratıldıklarını gösterir. Yarattığı her şeyi kusursuz yapan bu yaratıcı hiç kuşkusuz ki tüm alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Konunun Devamı:OkalİptÜs AĞaÇlari Ve Koalalar

Her yönüyle objektifler

11 Mayıs 2007 Cuma

Her yönüyle objektifler Fotoğraf makinelerinin çalışma prensibi insan gözünden esinlenerek geliştirilmiştir. Işığın şiddetini ayarlayan ve objektif üzerinde bulunan diyafram sistemi insan gözündeki orjinali iris ile hemen hemen aynı özelliklere sahiptir. Bir insan için gözü ne kadar önemliyse bir fotoğraf makinesi için de objektif o ölçüde önemlidir. Fotoğraf makinesinin dış dünya ile ilk temasını objektif sağlar. Bir objektifin kalitesi ve ışığa karşı olan hassasiyeti görüntü kalitesini doğrudan etkileyeceği için dikkat edilmesi gereken bir konudur. Görüntü kalitesinin doğrudan etkileyen en önemli değişkenlerden biri objektif kalitesidir. Keskin, net ve iyi kareler yakalamak için birinci şart iyi bir objektif kullanmaktan geçer.
Konunun Devamı:Her yönüyle objektifler

Fotoğraf Nedir?

Fotoğraf Nedir?Fotoğraf, doğada mevcut gözle görülebilen maddi varlık ve şekilleri, ışık ve bazı kimyasal maddeler yardımıyla ışığa karşı duyarlı hale getirilmiş film, kağıt veya her hangi bir madde üzerine saptayan fiziksel ve kimyasal bir işlemdir. Kelime Yunanca ışık anlamına gelen "photos" ve yazı anlamına gelen "graphes" kelimelerinden oluşmaktadır. Yani ışıkla yazmak anlamına gelmektedir. Fotoğrafçılık uluslararası bir dildir ve modern hayatta üçüncü bir göz vazifesi görür. Fotoğrafçılık bakmakla görmenin ayrı ayrı şeyler olduğunu kanıtlar. Fotoğraf bugünkü gelişme devrinde bir bilim ve diğer bilim kollarının da hiç şüphesiz ki en büyük yardımcısıdır.

Konunun Devamı:Fotoğraf Nedir?

Don Olayından Korunma Yöntemleri

Don Olayından Korunma Yöntemleri
Tarım ürünlerini don olayından korumak için çok çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Her yörenin iklim durumu yapılan tarımın şekli, yetiştirilen bitkinin özelliği ile ilgili tarım işletmesinin imkanları göz önüne alınarak, bu yöntemlerden en uygun, en pratik ve en ucuz olanı seçilmelidir. Tek bir yöntemle önlem alınabileceği gibi, gereken durumlarda bir kaç yöntem birlikte uygulanarak don olayının zarar yapması önlenebilir. Önemli olan konu, doğru ve en etken olan yöntemin seçilmesi ve doğru şekilde uygulanmasıdır. Genel olarak bu konuda 2 yöntem kullanılır:


Konunun Devamı:Don Olayından Korunma Yöntemleri

AĞAÇLARIN YAŞI NASIL BELİRLENİR?

AĞAÇLARIN YAŞI NASIL BELİRLENİR?Kesilmiş bir ağaç gövdesi üzerindeki halkaları çoğumuz biliyoruz. Bir ağacın yaşını belirlemek için öncelikle bu halkalardan yararlanırız. Aslında bu halkalar ağacın yaşı yanında daha birçok önemli bilgi barındırır. Ağaç halkalarının varlığı mevsimlerle yakından ilişkilidir. Mevsimsel farklılıkların bulunduğu kuzey yarıkürede büyüme sürekli olmayıp, ilkbaharla birlikte hızlanır, yazın azalır. İşte bu büyüme hızı farklılğından dolayı ilkbaharda oluşan odun dokuları açık renkli, yazın oluşan odun dokuları ise koyu renkli halkalar şeklinde görülür. Bu durumda bir açık ve bir koyu renkli halka bir yıllık bir büyümeye karşılık gelir. Yıllık halkalar diye bilinen bu halkaların sayısı ağacın yaşını vermektedir. Yıllık halkaların bize sunduğu bilgiler ağacın yaşı ile sınırlı değildir. Bu halkalar yardımıyla;
Konunun Devamı: AĞaÇlarin YaŞi Nasil Belİrlenİr?

Faydalı Bitkileri

Faydalı Bitkileri ADAÇAYI Mide ve bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser.Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Göğsü yumuşatır. Astım hastaları için yararlıdır.Bu uyarıcı bitki kan dolaşımını hızlandırır. Hücre yenilenmesini ve cildin elastikiyetinin artmasını sağlar. Bu bitkiyle sivilcelerinizden de kurtulabilirsiniz. AHUDUDUKanı temizler, vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Terletir ve idrar söktürür. Kabızlığı giderir. Vücuda dinçlik verir. ALOE VERA(SARISABIR) Eski yunanlılarında güzelleşmek için kullandıkları bir bitki. Yıpranmış ciltleri onarmak ve nemlendirmek için son derece yararlı. Akne sıcaktan kaynaklanan kaşıntılara karşı cildi koruyor. Yıpranmış saçları onarıyor ve nemlendiriyor. ASMAYaprakları ile yapılan ilaçlar kanamayı durdurur. Vücuda kuvvet verir. Sarılığı keser. İshali durdurur. AVOKADOÇok kalorili olmasına rağmen içerdiği Glutathion süper bir hücre koruyucusudur, çünkü en iyi antioksidanttır. Antioksidantlar hücrelerin yaşlanmasını yavaşlatırlar ve kanseri önlerler. Tüm meyveler arasında protein bakımından en zengin olanıdır. Bol miktarda E vitamini de içerir.Bu vitamin kalp ve deriyi koruyarak dolaşımı düzene sokar. Ayrıca potasyum ve B6 vitamini de içerir. Kadınlar açısından çok gereklidir. AYRIKOTUİdrar söktürür. Böbrek ve mesane taşlarının düşürülmesine yardımcı olur. Buralardaki iltihapları da giderir. AYVAİshal ve dizanteriyi keser. Mide ve bağırsakları kuvvetlendirir. İnce bağırsak iltihabını giderir. Kanı temizler. Çarpıntıyı dindirir.
Konunun Devamı:Faydalı Bitkileri

Bitki Kolleksiyonculuğu

Bitki kolleksiyonculuğu, tarihi çok eskilere dayanan bir uğraş olmuştur insanlar için... Örneğin Eski Mısır duvar resimlerinden birinde İ.Ö. 1495 yılıda kayıtlara geçmiş bir bitki toplama gezisi tasvir edilmiştir. 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyılın başlarında bitki toplayıcılığı ve kolleksiyonculuğu doruk noktasına ulaşmış ve cesur botanikçiler ve maceraperest bitki toplayıcıları dünyanın her köşesinden bitki örnekleri toplamıştır. Bitki ve yaprak kolleksiyonculuğu, botanikçilerin yaptıkları mesleki bir çalışma niteliğinde olduğu gibi, hobi olarak yapılacak uğraşların en güzellerinden birisidir...
Konunun Devamı:Bitki Kolleksiyonculuğu

İstanbul'un Fethinin Kazandırdıkları ve İkinci Fethe Hazırlık

10 Mayıs 2007 Perşembe

Hicrî 857 ve Milâdî 29 Mayıs 1453 tarihi İstanbul’un fetih tarihi olduğunu herkes biliyor. Biz, bilinenleri tekrar etmekten ziyâde, fetih münâsebetiyle, fethin İstanbul’a ve bütün dünyaya kazandırdıkları üzerinde durmak istiyoruz.Resûlüllah’ın Medhine Mâsadak Olan Fetih Ve FâtihFethin müjdesini Hz. Peygamber, “İstanbul mutlaka feth olunacaktır; Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır ve o fetih ordusu da ne güzel bir ordudur” ifadesiyle açıkça ve dokuz asır evvel müjdelemiştir. Bir milyon hadisi ezberine alan İmam Ahmed bin Hanbel’in Müsned adlı eserinde ve Hadis İmamı Hâkim’in Müstedrek adlı eserinde sahih olarak naklettikleri[1] bu doğruluğunda şüphe bulunmayan hadisdeki medhe, başta Hz. Muâviye olmak üzere çok sayıda İslâm Halife si nâil olabilmek için seferler tanzim eylemişlerdir. Bunların içinde Yıldırım Bâyezid de vardır. En son bu müjdeye nâil olmak isteyen ise, Fâtih ’in babası Sultân Murad II’dir. Fetih hazırlıklarını sürdürürken âlimlerler de meşveret etmiştir. Bir kısım tarihçilerin iddia ettiği gibi isticvâb için değil belki fetih meselesini istifsâr için davet ettiği Hacı Bayram Veli’ye meseleyi açmıştır. Ancak Kur’an ve Sünnet’in mana âlemlerinden haberdar olan Hacı Bayram Veli Hazretleri, bu fethin kendisine değil, oğluna nasib olacağını, çok ince bir mana diliyle, Sultân Murad II’ye hatırlatmıştır. Sultân Murad II’nin Fâtih’i 14 yaşında tahta geçirmesinin altında da bu mana yatmaktadır.
Konunun Devamı:İstanbul'un Fethinin Kazandırdıkları ve İkinci Fethe Hazırlık

İstanbul'un Fethi ve Avrupa Ticari Faaliyetlerine Etkisi

İstanbul'un Fethi ve Avrupa Ticari Faaliyetlerine Etkisi Osmanlı Devleti’nin uzun dönemde gerileyişinin sebepleri üzerinde durulurken yaygın bir kanaat olarak mektep kitaplarına kadar inen Osmanlıların ticârete gereğince önem vermeyişleri zikredilir. Osmanlı Türklerinin fetih ve cengâverlikle, devlet idaresiyle ilgilendikleri, bu iki sahanın dışındaki işleri kendilerine layık görmedikleri, sanat ve ticâreti zahmetli ve hakir gördükleri, bu tür faaliyetleri gayrimüslimlere bıraktıkları, yabancı devletlerle imzalanan ticâret anlaşmalarının hep tek taraflı işlediği,Türklerin imparatorluk sınırları dışına çıkmadıkları, enerjilerini ticâretin geliştirilmesine sarf etmedikleri, ticâretin onların zihin dünyalarında herhangi bir yer işgal etmediği, ticâretle ilgili kararlarında yanıldıkları ve ticâret yollarındaki değişmenin farkında olamadıkları gibi düşünceler ile Osmanlının ticâretten uzaklığı vurgulanır.Bu düşünceler Batı müelliflerinin ortaya attığı, ancak bizde de benimsenen bir tezdir. Ne var ki gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Zira, altı yüz yıllık hükümranlık serüveninde uluslararası dengelerde söz sahibi olmuş bir devletin bu başarısını sadece siyasi ve askeri alanda gösterdikleri performans ile açıklamak mümkün değildir. Bu başarı büyük bir iktisadi ve ticari güç ile devamlı beslenmiştir.
Konunun Devamı:İstanbul'un Fethi ve Avrupa Ticari Faaliyetlerine Etkisi

Mütareke Döneminde Yapılan Saltanat Şuraları

Mütareke Döneminde Yapılan Saltanat Şuraları
ÖZETİslâm ve Türk Devlet geleneğinin bir unsuru sayılan şûrâ ve şûrâ benzeri Meclisler, Osmanlılar tarafından da oluşturuldu. Osmanlı yöneticileri yaşanılan bunalımları bu yöntemle aşmaya çalıştılar. Mütareke döneminde ilk saltanat şûrâsı, İzmir’in işgali, bu işgalin toplumda yarattığı infiali ve ülkenin parçalanmaktan kurtarılması gibi yaşamsal konuları görüşmek üzere toplandı. İkincisi ise, Sevr Barış Antlaşması’nın kabul edilmesi, ya da edilmemesi sorununu tartışmak üzere oluşturuldu. Aslında ikincisi, iktidarın daha önce verdiği kararı geniş bir kitleye onaylattırmak için gerçekleştirildi. Anayasa ile çerçevesi çizilen meşruti sistemde dayanağı olmayan bu tür çözümler, yönetici elitin sorumluluğunu hafifletmediği gibi ülkenin kurtarılmasına da katkıda bulunmadı. Elbette halkla beraber çözümün aranması gerekirdi.Anahtar KelimelerMütareke Dönemi, Şûrâ, Saltanat Şûrâsı, Sevr Barış Antlaşması, İstanbul Hükûmeti, Damat Ferit Paşa.

Konunun Devamı:Mütareke Döneminde Yapılan Saltanat Şuraları

Türk Bayrağı Kanunu (Cumhiriyet Tarihi )

AmaçMadde 1 -
Bu Kanunun amacı Türk Bayrağının şekli, yapımı ve korunması ile ilgili esas ve usulleri belirlemektir.Bayrağın Şekli ve YapımıMadde 2 - Türk Bayrağı, bu Kanuna ekli cetvelde gösterilen şekil ve oranlarda olmak kaydıyla beyaz ay - yıldızlı albayraktır.Bayrak ile özel bayrakların (sembolik bayrak, özel işaret, flama, flandra ve fors) standartları, hangi kumaş ve maddelerden yapılacağı tüzükte gösterilir.Bayrağın Çekilmesi ve İndirilmesi Madde 3 - Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzelkişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır.Bayrak çekilirken ve indirilirken tören yapılır. Bayrak törenlerinin gereken biçimde yapılmasından o mahaldeki yetkili amirler sorumludur.

Konunun Devamı:Türk Bayrağı Kanunu

30 Ağustos ve Türk Ordusu ( Nihal ATSIZ )

30 Ağustos deyince, tabii, akla hemen Türk ordusu geliyor. Türk ordusunu düşününce de, insan, ister istemez geçmişin derinliklerine giderek bir savaşlar destanını gururla hatırlıyor.Tarihimiz her şeyden önce bir kavgalar tarihidir. Eşsiz kahramanlıklarla, kumandanlık sanatının şaheser örnekleriyle dolu bir kavgalar tarihi ve tarihin seçkin ordusunun destanı…Türk ordusunun ne zaman kurulduğunu, daha doğru bir deyimle, Türk savaşçılarının ne vakit ordu haline geldiğini, kesin olarak bilmiyoruz. Tarihin aydınlığına çıktığımız zaman ordumuz vardı. Hem de ne ordu?...Destana “Oğuz Han” diye geçen büyük imparatorumuz Tanrıkut Mete yahut Motun’un yarattığı o bulunmaz ve yenilmez ordu… Tanrıkut Mete, disiplinin bir ordu için yiğitlikten de üstün olduğunu anlamıştı. Tarihin en disiplinli ordusunu bu düşünceyle kurdu ve askerlerine öyle bir ruh aşıladı ki ne buyruk verse körükörüne yapılıyordu. O kadar ki, Tanrıkut buyruğu verdiği için servetleri olan atlarını ve sevgilileri olan nişanlıları ile evdeşlerini hedef yaparak vurmaktan çekinmediler.Bugünün yumuşamış insanları, şüphesiz, böyle bir şeyi yapamaz ve yaptıramazlar. Fakat az kuvvetle çok iş yapmak, büyük devlet kurmak ve millet yaratmak isteyenlerin felsefesi de pörsük bir ruha dayanamaz. Tanrıkut Mete, Türk milletinin edebi disiplinini kurdu ve bütün dünyaya askeri disiplinin ne olduğunu, neler yapabileceğini gösterdi.
Konunun Devamı:30 Ağustos ve Türk Ordusu ( Nihal ATSIZ )

Kocatepe'nin Batırılması (Cumhiriyet Tarihi)

Kocatepe'nin Türk Uçaklarınca Batırılması 21 Temmuz 1974, Kıbrıs açıkları İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın garantörlüğünde 1960'da resmen kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti adadaki iki etnik topluluk arasındaki ilişkileri bir sisteme bağladıysa da Türkler ve Rumlar arasındaki sorunlar bir türlü sona ermiyordu. Her iki topluluk içinde de adanın Türkiye'ye ve Yunanistan'a bağlanması için faaliyetler sürüyor, zaman zaman da saldırılar ve katliamlar meydana geliyordu.1963, 1964 ve 1967'de kanlı olaylar cereyan etmiş ve Türkiye "soydaşlarını kurtarmak üzere" adaya silahlı müdahalede bulunmaya bile kalkışmıştı. 1964 olaylarından sonra Başbakan İsmet İnönü Kıbrıs'a çıkartmayı ciddi ciddi düşünmüş ama hem 5 Haziran 1964'deki ünlü "Johnson Mektubu" hem de Türk ordusunun bu çapta bir amfibik harekatı yürütecek olanaklara sahip olmaması üzerine çıkartmadan vazgeçilmişti.

Konunun Devamı:Kocatepe'nin Batırılması

TÜRKİYEDEKİ BİTKİ TOPLULUKLARI Relikt (Kalıntı)

9 Mayıs 2007 Çarşamba

TÜRKİYEDEKİ BİTKİ TOPLULUKLARI Relikt (Kalıntı)Bitki: 4.Zamandaki buzul devrinde yaşayabilen iklimlerin ısınmasıyla günümüzde dağların yüksek kesimlerindeki soğuk alanlarda yaşamını sürdüren eski devre ait bitkilerdir. Endemik Bitki: Ancak sıcak iklimlerde yetişen ama ülkemizde Torosların güneye bakan sıcak yamaçlarında yetişme ortamı bulabilen bitkiler. Geniş Yapraklılar: Kayın,Kestane,Meşe, Dişbudak,Ihlamur, Kavak İğne Yapraklılar: Ladin, Köknar, Sarıçam, Karaçam, Kızılçam A – ORMANLAR 1.Karadeniz Ormanları: Türkiye ormanlarının %25’idir. Nem ve Yağış fazla olduğundan çeşitlilik fazla ve bitki örtüsü gürdür. Bu ormanlar; • Doğudan Batıya • Alçaktan Yükseğe • Kuzeyden Güneye doğru yükselti ve yağışın değişmesine paralel olarak farklılaşır. 2.Batı Anadolu Ormanları: Çanakkale Boğazı ile Ege Kıyılarını kapsar. Kuzeyde Karadeniz ormanlarındaki benzerlik güneye doğru Akdeniz ormanlarına dönüşür. 2. Akdeniz Ormanları: Karedeniz ormanlarından farkı kuraklığa dayanıklı olmalarıdır. Kıyıda 1000 m.lere kadar çıkan Maki kuşağının sona erdiği yerde başlayan orman kuşağı Toros Dağları boyunca uzanır. Sadece kuraklığa dayanabilen iğne yapraklı orman kuşağı yer alır. Bu ormanlar Karadeniz ormanları kadar gür değildir. TÜRKİYEDEKİ BİTKİ TOPLULUKLARI Relikt (Kalıntı) Bitki: 4.Zamandaki buzul devrinde yaşayabilen iklimlerin ısınmasıyla günümüzde dağların yüksek kesimlerindeki soğuk alanlarda yaşamını sürdüren eski devre ait bitkilerdir. Endemik Bitki: Ancak sıcak iklimlerde yetişen ama ülkemizde Torosların güneye bakan sıcak yamaçlarında yetişme ortamı bulabilen bitkiler. Geniş Yapraklılar: Kayın,Kestane,Meşe, Dişbudak,Ihlamur, Kavak İğne Yapraklılar: Ladin, Köknar, Sarıçam, Karaçam, Kızılçam A – ORMANLAR 1.Karadeniz Ormanları: Türkiye ormanlarının %25’idir. Nem ve Yağış fazla olduğundan
DEVAMI:TÜRKİYEDEKİ BİTKİ TOPLULUKLARI Relikt (Kalıntı)

Karstik Birikim Şekilleri (çoğrafya)

Karstik Birikim Şekilleri
Kimyasal birikim şekilleri, kalsiyum karbonatça zengin suların içindeki karbondioksit gazının uçması ve kalsiyum oksidin (kirecin) tortulanmasıyla oluşur. Karstik birikim şekilleri sarkıt, dikit ve travertendir.Sarkıt-Dikit Kalsiyum karbonatça zengin suların mağara tavanından sızarak içindeki kirecin tavanda birikmesi ile sarkıtlar, damlayarak tabanında birikmesi ile dikitler oluşur. Karstik alanlardaki mağaralarda görülen bu şekillerin en güzel örnekleri Damlataş Mağarası’nda bulunmaktadır.TravertenGenellikle sıcak su kaynaklarının yakınında ve kalsiyum karbonatlı suların yayılarak aktığı alanlarda, kirecin çökelmesi ile oluşan basamaklardır. En güzel örnekleri Denizli-Pamukkale’dedir.

Devamı:Karstik Birikim Şekilleri

İklim Bölgelerine Göre Akarsu Rejimleri (çoğrafya)

İklim Bölgelerine Göre Akarsu Rejimleri
Sıcaklık ve yağış koşulları ile akarsuların taşıdıkları su miktarı ve akım düzeni arasında sıkı bir ilişki vardır. Farklı iklim bölgelerindeki akarsuların rejimleri birbirinden farklı olabilir. Ancak iklim bölgelerinin yüksek ve karlı bölümlerindeki akarsuların rejimleri benzerdir. Kar erimelerinin olduğu dönemlerden akım yükselir. Kış aylarında kar yağışının fazla olması akımın düşük olmasına neden olur.Yağmurlu Ekvatoral İklimde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde yağışlar bol ve yağış rejimi düzenli olduğu için Ekvatoral bölge akarsuları yıl boyunca bol su taşır. Örneğin Amazon ve Kongo nehirleri.Yağmurlu Okyanusal İklimde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde yağışların bol ve düzenli olması nedeniyle akarsular yıl boyunca bol su taşır. Örneğin İngiltere’deki Thames NehriMuson İkliminde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde yaz yağışları nedeniyle akım yükselir. Kış kuraklığı akım düşer. Örneğin Ganj ve İndus nehirleri.


Devamı:İklim Bölgelerine Göre Akarsu Rejimleri

Roma'daki Colosseum

Roma'daki Colosseum Colosseum, Roma'nın sembolü haline gelmiş bir anfitiyatrodur. Asıl adı Flavium Amfitiyatrosu'dur. Colosseum adı eskiden bu eserin yakınında bulunan Nero'nun çok büyük bir heykelinden dolayı verilmiştir. Colosse "çok büyük" anlamına gelir.70 yılında imparator Vespanianus tarafından başlatılan inşaa işlemi, 82 yılında Titus tarafından bitirilmiştir.Amfitiyatro, çevresi 527 metre olan bir elips şeklindedir. 4 katlı olan yapının yüksekliği 50 metredir. En alt katı yerden 4 metre yüksektir. Yapının, imparator için ayrılan ve diğerlerinden daha geniş olan dört ana giriş haricinde 80 adet girişi vardır. Colosseum 50 - 55.000 kişi alabiliyordu. Girişler bu kalabalığı 5 dakikada boşaltabilecek şekilde dizayn edilmiştir.Yapının dışında traverten, iç kesimindeyse tüf ve tuğla kullanılmıştır. İçerisi üç ana kısma ayrılmıştır. Bunlar; arena, podyum ve mahzen kısımlarıdır. ColosseumRoma İmparatorluğu devrinde sirk oyunları, araba yarışları ve gladyatör gösterileri yapılan Colosseum, 19. yüzyıla kadar dünyanın en büyük anfitiyatrosu idi. Günümüzde bile modern stadyumların mimarilerinde örnek olarak alınmaktadır.

dünya tarihi hakkında daha fazla bilgi için:http://www.obaforum.com/dunya_tarih-f37.html

israil in kayıp on kabilesi

israil in kayıp on kabilesi Zaman: İÖ 8. yüzyıl ve sonrası Mekân: İsrail"Bundan dolayı" Rab diyor, "işte artık: İsrailoğullarını Mısır diyarından çıkarmış olan Rabbin varlığı hakkı için değil, ancak, İsrailoğullarını şimal diyarından, kendilerini sürmüş olduğu bütün memleketlerden çıkarmış olan Rabbin varlığı hakkı için, diyecekleri günler geliyor. Ve atalarına vermiş olduğum topraklarına onları tekrar getireceğim." YEREMYA 16: 14-15İÖ 721'de Asur kralı Büyük Şarrukin, ordusuyla güneye yürüyüp Suriye'den geçti ve İsrail Krallığı'na saldırdı. Başkent Samiriye'yi yerle bir etti, milletin liderlerini aileleriyle birlikte çiftçiler, zanaatkarlar ve tüccarlar olarak yeni bir hayata başlamaları için Suriye'nin kuzeyine sürgüne gönderdi.İsrail milleti o zaman Reuben, Gad, Aşer, Efraim, Manasseh, Dan, Naftali, İssahar, Simeon ve Zebulon kabilelerinden oluşuyordu ve sürgünler bu nüfusun yalnızca bir azınlığını oluşturmakla birlikte popüler folklora İsrail'in Kayıp On Kabilesi olarak geçtiler.

DEVAMI:israil in kayıp on kabilesi

Divan edabiyat 18.yy

7 Mayıs 2007 Pazartesi

Divan edabiyat 18.yy Enderunlu Fâzıl Yaşadığı dönem: 18.yy Hayatı: Akka'da doğmuş, İstanbul'a getirilerek enderunda yetiştirilmiştir. Asıl adı Hüseyin'dir. Saray okulu olan enderunda çok iyi bir öğrenim görerek yetişen Fâzıl, zevk ve eğlenceye aşırı düşkünlüğü, çapkınlığı yü¬zünden bir süre sonra saraydan çıkarılmıştır. Bundan sonra kendini kapıp koyuveren şair 12 yıl kadar derbeder bir hayat yaşamış, sonunda bu du¬rumunu anlatan kasideleriyle dönemin padişahı III. Selim'in dikkatini çekmeyi başarmış ve kendisine Rodos'taki vakıfların idaresiyle ilgili bir görev verilmiştir. Ardından görevli olarak Halep ve Erzurum'da bulunmuştur. Şiirlerinde hemen daima kendi hayatını anlatan şair, Erzurum ve çevresinde başından geçenleri iki kasidesinde dile getirmiştir. Ömrünün daha sonraki günlerini de sıkıntılı ve maceralı geçiren Fâzıl, 1810 yılında İstanbul'da ölmüştür.
Devamı:Divan edabiyat 18.yy

Deyİmlerİn ÖykÜsÜ

Deyİmlerİn ÖykÜsÜ AKLA KARAYI SEÇMEK(Bir işin üstesinden gelene kadar çok zorluk çekmek, güçlükle başarmak)Dinimize göre, sabah namazının kılınma vakti, güneş doğuncaya kadar geçerlidir. Ortalık ağarmaya başlayıp da ak iplik ile kara iplik birbirinden seçilinceye kadar sabah namazı kılma süresi devam eder. Ağır hastalar bütün gece sancı ve ızdırap içinde kıvranarak uyuyamadıklarından, sabahı zor ederler.
Devamı:Deyİmlerİn ÖykÜsÜ

Türkçenin lehçeleri ve yayıldıkları coğrafya

Türkçenin lehçeleri ve yayıldıkları coğrafya Burada, (biri dışında) tüm Türk topluluklarının kendi dillerini yani Türkçenin lehçelerini ve şivelerini anadil olarak konuştukları kabulu kesinlikle yanlış olmayacaktır. İkinci dil olarak ise, geçmişte veya günümüzde de bağımlı bulundukları devletlerin resmi dilini konuşmaktadırlar. Bunlar içinden en önemlileri Rusça, Çince, Farsça, Bulgarca ve Ukraynaca'dır. Kuşkusuz bu dillere ayrıca Arapça, Yunanca ile 1960'dan sonra Türklerin isçi olarak yabancı ülkere göçü sonucu öğrendikleri diller olan Almanca, Hollandaca Fransizca ve İngilizce de eklenebilir. Anadolu Türkçesi Anadolu Türkçesi, Türk dilleri içinde Oğuz dilleri grubunda yer alır. Toplam nüfusları 60 milyona yaklaşan ve Anadolu, Trakya, Kuzey Kıbrıs'ta (Kıbrıs'taki Türk nüfusu yaklaşık 140 bindir) yaşayan Anadolu Türkleri tarafından konuşulan bu dil, Türk lehçeleri arasında en büyük grubu oluşturur. Ayrıca bu lehçe, şu Türk azınlıklarının da ana dilini oluşturmaktadır:
Devamı:Türkçenin lehçeleri ve yayıldıkları coğrafya

Söz Sanatları ve Örnekleri

SÖZ SANATLARIMECÂZLARMecâz, bir kelimeyi hakikî anlamı dışında kullanmaktır. Mecâz sanatları da kelimenin mecâzî anlamı ile ilgilidir. Biz bu bölümde kelimelerin mecâzî ve hakikî anlamları ile alâkalı sanatları vermeyi hedef aldık. Bu bahisde ele aldığımız teşbih sanatı, her ne kadar bir benzetme sanatı olsa da yine kelimenin anlamı ile alâkalı olması yönünden bu bölümde ele alınmıştır. Bu bâbda incelenen sanatlar şunlardır:1.Teşbih2. Mecâz-ı Mürsel3.İstiâre4.Kinâye5.Teşhis ve İntâk6.Tarîz

Devamı:Söz Sanatları ve Örnekleri

AtatÜrk'Ün Edebİyatla İlgİlİ GÖrÜŞlerİ

Edebiyatın tanımını yapan Atatürk der ki:Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı.Bugün içindir ki edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltıraşlık gibi, bilhassa musiki gibi, güzel sanatlardan sayıla gelmektedir.Bu tanımdan sonra edebiyatın amaç ve hedefini çizmiş.
Devamı:AtatÜrk'Ün Edebİyatla İlgİlİ GÖrÜŞlerİ

Antoloji Nedir?

Antoloji
Edebiyat eserlerinden seçme parçaları bir araya toplayan kitaplara denir. Yunanca'daki "anthos" (çiçek) ile "legein" (toplamak) kelimelerinden türemiştir. İlk antolojileri Eski Yunanlılar derlemişlerdir. Bilinen ilk antoloji M.Ö. II. yüzyılda derlenmiştir. "Çelenk" adındaki bu antolojinin derleyicisi Gadara'lı Meleagros'tur.I. yüzyılda da, Makedonyalı Philippos buna benzer bir "çelenk" meydana getirmiştir. II. yüzyılda ise, Diagenianus ilk kez olarak "Anthologion" (antoloji) adı altında bir derleme yapmıştır. Hemen hemen aynı sıralarda Sardeis'li Straton da bir şiir antolojisi derledi. Bu saydığımız eserlerin çoğu bugün kaybolmuş bulunmaktadır.
Devamı:Antoloji Nedir?

Kimya

28 Nisan 2007 Cumartesi

Kimyanın Tarihçesi
Ortaçağİslâm Dünyası'ndaki kimya çalışmaları, daha önce Hellenistik Çağ'da İskenderiye'de yapılmış olan simya çalışmalarından yoğun bir biçimde etkilenmiştir. Bu çalışmalar sırasında yavaş yavaş belirginleşmeye başlayan Yapısal Dönüşüm Kuramı'na göre, doğadaki bütün metaller, aslında bir kükürt-civa bileşimidir; ancak bunların iç ve dış niteliklerinde farklılıklar bulunduğu için, kükürt ve civa kullanmak suretiyle istenilen metali elde etmek mümkündür.
Devamı:Kimyanın Tarihçesi

ATOMUN TARİHÇESİ
Antikitede ve Ortaçağda Madde Anlamı ve Atom teorisi İnsanoğlu en eski çağlardan itibaren maddenin menşeini ve mahiyetini izah etmeğe çalışmıştır. Eskilerde kâinattaki her şeyin bir tek ana maddeden (prensipten) geldiği fikri vardı. Bu sebeple eskilerin ve bu arada bilhassa eski Yunan filozoflarının başlıca çalışmalarını kâinatın sonsuz karışıklığını az sayıda ana maddeye irca etmek teşkil eder.
Devamı:Atomun TarİhÇesİ

Çekirdek Reaksiyonları
Çekirdek reaksiyonlarında çok büyük enerji açığa çıkması fisyon ve füzyon tep-kimeleriyle gerçekleşir. FİSYON (Çekirdek Bölünmesi) Uranyum ya da plütonyum çekirdeği gibi ağır bir atom çekirdeğinin hemen he-men eşit kütleli iki parçaya bölünmesi. Çekirdek bölünmesinde çok büyük mik-tarda enerji açığa çıkar.
Devamı:Çekirdek Reaksiyonları

ASİT VE BAZLAR
Anorganik kimyada bileşikler asitler, bazlar, tuzlar ve oksitler olmak üzere dört gruba ayrılır.Asit içerenler : Sirke (asetik asit), limon suyu (sitrik asit), tuz ruhu (hidroklorik asit), aspirin (asetil salisilik asit), akü (sülfürik asit), kezzap (nitrik asit) gazoz ve her türlü alkolsüz içecekler (karbonik asit)Baz içerenler: Cam temizleme suyu (amonyak), sabun (sodyum hidroksit), kabartma tozu veya yemek sodası (sodyum bikarbonat), kireç suyu (kalsiyum hidroksit), çamaşır sodası (sodyum karbonat), deniz suyu, yumurta akı, kan.
Devamı:Asİt Ve Bazlar

ATOM ve ELEKTRON
Maddenin temelinde atom adı verilen çok küçük parçacıklardan oluştuğu kavramı eski yunanlılara kadar uzanır. Milattan önce 5. yüzyılda Leucippus ve Democritus maddenin sonsuz küçük parçacıklara ayrılamayacağını öne sürdüler.Onlar,bir madde daha küçük parçalara bölünmeye devam edilirse en sonunda atomun bölünmeyeceğini iddia ediyorlardı.Atom sözcüğü Yunanca’da bölünmez anlamına gelen atomos sözcüğünden türetilmiştir.Eski yunan atom kuralları planlı deneylere dayanmıyordu.Bunun için yaklaşık 2000 yıllık bir zaman süresince atom kuramı sadece tartışılmaktan öteye gidilmedi.Atomların varlığı Robert Boyle tarafından THE SCEPTİCAL CHYMİST (1661),Isaac Newton tarafındanda Principia (1687) ve Opticks(1704) kitaplarında kabul edilmişti . Fakat John Dalton’un 1803-1808 yılları arasında geliştirip önerdiği atom kuarmı kimya tarihinde en önemli aşamalardan biri olmuştur.
Devamı:Atom ve Elektron

KİMYASAL HESAPLAMALAR
Kimyasal hesaplama yapabilmek için;1- Tepkime denklemi doğru olarak yazılarak eşitlenmelidir. Bir tepkime bize şu bilgileri verir.N2(g) + 3H2(g) 2NH3(g)1 mol 3 mol 2 mol ( Mol sayısı korunmadı)22,4 litre 3x22,4 litre 2x22,4 litre (N.Ş.A) (Korunmadı)28 gram 6 gram 34 gram (Kütle korundu)2 mol atom 6 mol atom 8 mol atom (Atom s. Korundu)2 litre 3 litre 2 litre ( Sadece gazlar için)6,02x1023 3x 6,02x1023 2x 6,02x10232- Başlangıçta bir maddenin miktarı verilirse o miktar önce mole çevrilir. Tepkime denkleminden faydalanılarak istenilen maddelerin mol sayıları hesaplanır.3- Hesaplanan mol sayıları istenilen birimlere çevrilir.
Devamı:Kİmyasal Hesaplamalar

Yunus Emre'nin Felsefeye Bakışı

24 Nisan 2007 Salı

Yunus Emre'nin Felsefeye Bakışı Yunus Emre, insanları doğru yola çağıran bir derviş, gerçeğin ardı sıra dolaşan bir mistiktir. Bu gerçek, varlığın birliği ve her şeyin Allah’tan oluşudur. Kainatta var olan her şey, bu görüntü yokken de vardı. "Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm" mısralarında anlatmak istediği, bu ilahi gerçektir. Allah'a kulluk etmenin asıl amacı, O'na doğduğu gibi tertemiz ulaşmaktır. Bu da gönülleri kırmamakla onları onarmakla mümkün olabilir. İnsana gösterilen saygı ve sevgi bir bakıma Allah'a gösterilmiş demektir. "Nazar eyle itiri, Bazar eyle götürü, Yaratılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü" mısraları, bu konudaki düşüncelerini, ne de güzel ifade etmektedir. Gönül kırmamak, hiçbir canlıyı incitmemek, gönül almak, büyüklük taslamamak hoşgörülü olmak, bilgili olmak, O'nun üzerinde durduğu başlıca konulardır. Herkes ayıbını ve kötülüğünü görebilmeli ve bunları düzeltmek için çaba göstermelidir.
DEVAMI:Yunus Emre'nin Felsefeye Bakışı

Geç Antik Dönem

Geç Antik DönemAristoteles’in ölümünden sonraki Antik felsefenin ilkçağ bitimine kadar olan gelişmesi Hellenizm — Roma Felsefesi adı altında toplanır. (Dönem bir çok değişik adlandırmayla anılmaktadır. Bu döneme “Felsefe Okulları Dönemi” de denmektedir. Biz “Geç Antik Dönem”i kullandık. Okuduğunuz metinde Macit Gökberk Helenizm-Roma Felsefesi olarak adlandırmıştır. Felsefe Ekibi) Çünkü bu felsefe bir yandan Hellenistik çağın bir ürünüdür; öbür yandan da bir bölümü Roma döneminde oluşmuş ve Romalı düşünürlerce işlenmiştir.

DEVAMI:Geç Antik Dönem

Farabi

Farabi 870-950 yılları arasında yaşamış olan İslam düşünürü. Sistemi Aristoteles mantığına dayanan akılcı bir metafizikten oluşan, Aristoteles'in sistemini Plotinus'un görüşleri yardımıyla, İslam inancı ile uzlaştırmaya çalışan Farabi, Tanrı'nın varoluşunu kanıtlarken, Aristoteles'in akıl yürütme çizgisini takip etmiştir.
DEVAMI:Farabi

Metafizik

Metafizik, geleneksel olarak, görünen-görünmeyen tüm gerçekliğin esas mahiyetini anlamaya çalışan felsefi bir alandır. Metafizikçi, ilahi, insani veya başka ne türlü olursa olsun, her şeye uygulanabilecek en temel, esas itibariyle en basit ve her şeyi kapsayan bir tanımlama peşindedir. Bu geleneksel ve felsefi anlamda birine metafizikçi demek, onun her şeyin neden, öz ve mahiyetini anlamaya çalışan biri olduğunu söylemekle aynı anlamdadır. Bu anlamda fizikçiden tek farkı, fizikçinin bu kavramları açıklamak için gözlenebilen, ölçülebilen ve denenebilen nicelikler araması, metafizikçinin ise sadece bunlara başlı kalmayıp fiziksel alemin ötesindeki, gözlenemeyen, ölçülemeyen ve denenemeyen açıklamaları da kabul etmesidir. Bu da fizikçinin metafiziksel açıklamaları kabul etmeyeceği fakat metafizikçinin fiziksel açıklamaları kabul edebileceği anlamına geliyor. Böyle bakınca, madde ve hareketten başka bir şey yoktur diyen eski materyalistler ve her şeyin cansız ve deneyim kazanamayan enerjiden ibaret olduğunu söyleyen yeni materyalistler kadar, ideler veya zihin ya da ruhtan başka bir şeyin var olmadığını benimseyen idealistleri de metafizikçi kategorisine sokmak yanlış olmaz.
DEVAMI:Metafizik

Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı

Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı. Ulusal Mimarlık Akımı1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet ile birlikte gelişme gösteren milliyetçilik eğilimleri mimarlıkta yeni arayışlara yol açmıştır. Mimar Kemalettin ve Vedat Bey’lerin öncülüğünde gelişen bu akımla birlikte Türk Mimarlığı’nın Milli Mimari Rönesansı diyebileceğmiz yeniklasik dönemi başlar. 1970’ler ve sonrasında Birinci Ulusal Mimarlık adını alacak bu tarz, özünde klasik Osmanlı yapıları olan yeni bir mimarlık barıdırmaya yönelir.
DEVAMI:Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Açılması Mebuslar Meclisi Misak-ı Milli’yi ilan edince Anlaşma Devletleri İstanbul’u işgal ederek Meclis’in çalışmalarını engellediler (16 Mart 1920). Mustafa Kemal Paşa, Mebuslar Meclisi’nin bu şekilde sona erebileceğini tahmin ediyordu. Derhal kapanan meclisin yerine yeni bir meclisin açılması için çalışmalara başladı.
DEVAMI:Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması

Matamatik Geometri

21 Nisan 2007 Cumartesi

Geometrinin Tarihçesi
Uzayın ve uzayda tasarlanabilen biçimlerin, kurallara uyularak incelenmesini konu alan matematik dalı. Yunanca «ge», yer ve «metron», ölçüden.Geometri Nil kıyılarında doğdu. Bu ırmağın düzenli aralıklarla taşması, tarlaların sınırlarını siliyor, Mısırlıları güç sorunlarla karşı karşıya bırakıyordu: çünkü tarlaların sınırlarını yeniden çizmek, herkese kendi yerini vermek, bunun için de tarlaların yüzölçümünü hesaplamak, nirengiler dikmek, kısacası, geometri yapmak gerekiyordu.
DEVAMI:Geometrinin Tarihçesi
----------
Tarihte Trigonometri
Mezopotamyalılar'da Trigonometriİnceleyebildiğimiz kaynaklar; Mezopotamyalılar'da, temelinde geometri bulunan, bugünkü trigonometri cetvellerinin "ilkel ve fasılalı" bir örneği ile karşılaşılmakta olduğunu, ve Hipparchos'un trigonometri çalışmalarının, ilkel başlangıcının "Mezopotamya Matematiğine" kadar geri gitmesinin mümkün sayılabileceğini belirtmektedir. Aydın Sayılı, adı geçen eserinde bu konuda geniş bilgi verdikten sonra, "Trigonometri tarihinin, Embriyolojik Menşeinin Mezopotamyalılar'a kadar geri gittiğini ve Mezopotamyalılar'dan, Hipparchos'un bu yönden etkilenmiş olduklarını ileri sürebiliriz" der.
DEVAMI:Tarihte Trigonometri
-----------
MATEMATİĞİN TARİHİT
Tarih Öncesi Çağlarda AritmetikSayı ve biçime ilişkin kavramlarla tanışmamız Yontma Taş Devri’ne kadar uzanır .Yüzbinlerce yıl boyunca insanlar , hayvanların yaşadığı koşullardan pek farklı olmayan bir biçimde mağaralarda yaşadılar .Enerjilerinin çoğunu nerede yiyecek bulurlarsa onu toplamaya harcıyorlardı .Avlanmak ve balık tutmak için silahları , birbirleriyle anlaşmak için konuşma dilini geliştirdiler .
DEVAMI:MatematİĞİn Tarİhİ

Cumhiriyet Tarihi

Yeni Türk Devleti'nin Kuruluşu - Cumhuriyetin Ilâni YENİ TÜRK DEVLETİ'NİN KURULUŞU CUMHURİYETİN İLÂNI1-Büyük Millet Meclisinin Açılması ve Yeni Türk Devleti'nin KuruluşuMustafa Kemal Paşa, 8 Nisan'da yayımladığı bildiride, Damat Ferid'in Aydın ilini Yunanistan'a teslim ettiğini, tecavüze uğrayan Türklerin müdafaasına engel olduğunu, İtilaf Devletleri'ni askerî işgalde bulunmaya davet ettiğini fakat milletin bu sefer tedbirli ve hazırlıklı davranacağını Damad Ferit Hükûmetini tanımayacağını açıklıyordu. İstanbul işgal altında olduğundan normal faaliyetini sürdüremeyen Mebuslar Meclisi'nin olağanüstü yetki ile Ankara'da toplanması için her türlü tedbir alınmıştı.
DEVAMI:Yeni Türk Devleti'nin Kuruluşu - Cumhuriyetin Ilâni

Kibris Belgeleri Londra Anlaşmalari KIBRIS BELGELERİ...Londra Antlaşmaları...19 Şubat 1959'da Londra'da imza edilen Zürih Antlaşması ve diğer belgeler, Kıbrıs konusundaki temel belgeleri oluşturmaktadır. Kıbrıs Antlaşmaları ile ilgili görüşmeler, Türkiye ile Yunanistan arasında 6-11 Şubat 1959 tarihlerinde Zürih’te yapıldı. Görüşmeler sonunda Kıbrıs Antlaşmalarının temelini oluşturacak metinler üzerinde anlaşmaya varıldı. Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan ya da parafe edilen metinlerin İngiltere ve Kıbrıs’taki iki toplumun temsilcileri tarafından da imzalanması gerekiyordu. 11 Şubat’ta Zürih’te üzerinde anlaşmaya varılan metinler, 19 Şubat’ta Londra’da İngiltere Başbakanı Macmillan, Yunanistan Başbakanı Karamanlis, Türkiye Başbakanı Menderes tarafından imzalandı. Antlaşmalara, Kıbrıs Rum toplumu adına Makarios ve Kıbrıs Türk toplumu adına Fazıl Küçük de imza koydu. Londra Antlaşmaları şu belgelerden oluşmaktadır: a) Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna ilişkin Temel Antlaşma, b) İngiltere, Yunanistan, Türkiye ile Cumhuriyeti arasında Garanti Antlaşması, c) Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan -Türkiye arasında ittifak Antlaşması, ç) İngiltere Hükümetinin bu belgeleri üsle ilişkin bazı esaslar eklenmesi koşuluyla kabul ettiğine dair 17 Şubat 1959 bildirisi, d) Yunan ve Türk dışişleri bakanlarının İngiliz hükümet bildirisini kabul ettiklerine ilişkin bildirileri, e) Makarios’un Londra’da imzalanan belgeleri kabul ettiğine ilişkin bildirisi, f) Küçük’ün Londra’da imzalanan belgeleri kabul ettiğine ilişkin bildirisi, g) Kıbrıs Anayasası ve ilgili belgelerin yürürlüğe konması için alınacak geçici önlemlerle ilgili sözleşme.

DEVAMI:Kibris Belgeleri Londra Anlaşmalari

LOZAN ANTLAŞMASI...
İnönü'nün TBMM görüşmelerinde yaptığı konuşma...23 Ağustos 1923Lozan Barış Antlaşması, 23 Ağustos 1923 tarihinde 340, 341, 342 ve 343 numaralı kanunlarla onaylandı. TBMM görüşmeleri sırasında Hariciye Vekili İsmet Paşa, bir konuşma yaparak, Türkiye'nin kazanımlarını anlattı. İSMET İNÖNÜ'NÜN KONUŞMASINDAN...
DEVAMI:Lozan Antlaşmasi...
Bu vatan böyle özverilerle kurtuldu,kuruldu.
Mart 1921 İnönü Ovası İnsanın İflahını kesen buz gibi bozkır ayazında Ethem Çavuş'un sırtı üşüyor, avuçları ise kızgın mermi kovanlarına çıplak elle dokunduğu için alev alev yanıyordu. Top atışı on sekiz saattir durmaksızın sürüyordu. Ethem Çavuş, 75 mm'lik topu durmaksızın dolduruyor, her seferinde besmele çekip keşif kolundan bildirilen menzillere kıyamet yağdırıyordu.
Devamı:Bu vatan böyle özverilerle kurtuldu,kuruldu.

Türkçe'nin Genel Özellikleri
Türkçe, diğer Türk dilleriyle birlikte Altay dil ailesinin bir kolunu oluşturur. Bu ailenin diğer üyeleri Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecedir. Japoncanın Altay dil ailesinin bir üyesi olup olmadığı konusu tartışılmaktadır.Türkçe, diğer Altay dilleri gibi eklemeli, yani sözcüklerin eklerle yapıldığı ve çekildiği, sondan eklemeli bir dildir.Türkçe sözcüklerde, Arapça, Almanca vb. dillerde görülen erillik, dişillik (yani cinsiyet ayrımı) özelliği yoktur.Türkçede sayı sıfatlarından sonra gelen adlar çoğul eki almazlar. Yani üç ağaçlar değil üç ağaç.
DEVAMI:Türkçe'nin Genel Özellikleri

TÜRKÇE TEMEL BİLGİLER
HALK EDEBİYATI Kaynağını geleneklerden, halkın kültüründen alan bir edebiyattır. Halk Edebiyatı üç bölümde incelenir: a) Aşık Edebiyatı b) Tekke Edebiyatı (Tasavvuf Edebiyatı) c) Anonim Halk Edebiyatı Aşık Edebiyatı : Aşık edebiyatının kaynağı, İslamiyet’in kabulünden önceki Sözlü Edebiyat’tır. O günden bu güne devam etmektedir. Önemli özellikleri şunlardır: 1) Nesirden çok şiirin görüldüğü sözlü bir edebiyattır. (Nesir : Düz yazı) 2) Aşık veya ozan denilen kişilerin, saz eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur. 3) Genelde sözlü olmasına rağmen şairler, şiirlerini “cönk” dedikleri yassı defterlerde toplamışlardır. 4) Şairler, sazlarını omuzlarına alarak köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşmışlardır. 5) Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır.
DEVAMI:TÜrkÇe Temel Bİlgİler

FİZİK

FİZİĞİN TARİHÇESİ
Madde ve madde bileşenlerini inceleyen, aynı zamanda bunların etkileşimlerini açıklamaya çalışan bir bilim dalıdır. Fizik genellikle cansız varlıklarla uğraşan, fakat çok zaman canlılarla ilgilenen bilimlere de yardımcı olan bir bilim kolu olarak ta anılır. Fizik kelimesi yunanca "Doğa" anlamına gelen terimlerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle yakın zamana kadar fiziğe "Doğa felsefesi" gözüyle bakılmıştır. Astronomi, Kimya, Biyoloji, Jeoloji",...v.s. de birer doğa bilimi olmalarına rağmen, fiziğin en temel doğa bilimi ve aynı zamanda bu doğa bilimlerinin en önemli yardımcıları olduğu gerçektir. Diğer taraftan Tıp, Mühendislik...v.s. gibi uygulamalı bilimlerde çok kullanılan ve bazılarının temelini oluşturan Fizik, ilk bakışta hiç ilgisi olmadığı düşünülen arkeoloji, psikoloji, tarih...v.s. konularında da önemli bir yardımcıdır. Ancak konusu bakımından Fiziğe en yakın, hatta Fizikle iç içe olan bilim öncelikle kimyadır. O halde Fizik hemen hemen tüm bilimlerin gelişmesine yardımcı olmakta ve bir çok konuda onlarla iş birliği yapmaktadır. Bu işbirliğinden şüphesiz Fizik te yararlanmakta ve gelişmektedir.Fiziğin en yakın yardımcısı ise Matematiktir

devamı:FİzİĞİn TarİhÇesİ


Işık Hızı
Laboratuvar koşullarında ışığın hızı saniyede 17 metreye düşürüldü. Arabalar artık ışıktan hızlı gidebilecek. Daha doğrusu, burada söz konusu olan son derece özel bir araba. Nature Dergisi'nin 18 Şubat 1999 tarihli sayısında, yalnızca arabaların değil, bisikletlerin de nasıl ışıktan daha hızlı gidebileceği anlatılıyor.Genç Einstein, bir tramvayda ofisine doğru gittiği sırada Görelilik Kuramı'nı düşlerken, ışık hızıyla yolculuk etmenin nasıl bir şey olacağını merak etmekteydi. Ancak, o günlerde, herhangi bir tramvay, bisikletci ya da arabanın, ışığın boşluktaki hızına, yani saniyede 300 milyon metrelik hıza ulaşması olanaksızdı. Dolayısıyla Einstein, bu hızı, herhangi bir nesnenin aşamayacağı, üst hız sınırı olarak belirledi.

DEVAMI:Işık Hızı

AĞIRLIK MERKEZİ
Bir cismin ağırlığının uygulama noktasına o cismin ağırlık merkezi denir. Ağırlık merkezi G harfi ile gösterilir. Bazı geometrik şekilli türdeş cisimlerin ağırlık merkezleri aşağıda gösterilmiştir.

DEVAMI:AĞirlik Merkezİ

Edebiyat Türkçe

18 Nisan 2007 Çarşamba

edebiyat tarihi TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir. 1. İslâmiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı, 2. İslâmî Devir Türk Edebiyatı, 3. Batı Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatı. Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılagelmiştir. Türk Edebiyatının Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Kıstaslar

Devamı:
edebiyat tarihi

Deyim nedir ve deyimler
Kelime topluluklarının meydana getirdiği anlama deyim denir. Deyimlerin ana unsuru,bir durum ifadesi taşımalarıdır.Bu sebeple kullanışlarında dikkatli olmak gerekir.Deyimlerin,atasözleri ve fıkra-hikayeler olmak üzere iki büyük kaynağı vardır. Deyimler,dört gramer yapısından oluşmaktadır: 1-Tek bir kelimeden ibaret olup,semantik manasına göre dikkate alınarak. 2-Bileşil fiillerin kendisinden önce gelen kelimeye karşı elde ettiği hakimiyetle. 3-İsmin fiile hakim oluşuyla. 4-Her iki öğenin eşit oranda kalıplaşmasıyla meydana gelir. Deyimlerin ana karakterini anlamak için cümle içindeki kullanılışlarına dikkat etmek gerekir.Yukarıda sıralanan nitelikler göz önüne alınarak,deyimlerin gruplandırılması şöyle yapılabilir:


DEVAMI:Deyim nedir ve deyimler

Milli Edebiyat Beş Hececiler Yedi Meşaleciler Bağımsızlar Garip Akımı ve Toplumcu Şairler
1908' de II. Abdülhamid idaresinin ortadan kaldırılmasından sonra Türk ay­dınlarını düşündüren en mühim mesele, şüphesiz, artık düşünce ve hareket ser­bestliğine kavuşmuş ve çeşitli etnik unsurlardan kurulu geniş bir topluluğun yaşa­yışına yeniden yön verebilecek siyasi ideolojinin ne olabileceği meselesi idi.
DEVAMI:Milli Edebiyat Beş Hececiler Yedi Meşaleciler Bağımsızlar Garip Akımı

Biyoloji

Mikrobiyolojinin Tarihçesi Mikrobiyolojinin Tarihçesi Prof. Dr. Mustafa Arda İlk Çağlarda İlk insanlar, hayatın başlangıcı, doğa, doğal olaylar (yağmur, kar, dolu, şimşek, yıldırım, gök gürültüsü, zelzele, su taşkınları, vs.), ay, dünya, yıldızlar, güneş, bulaşıcı hastalıklar ve ölüm gibi kavramlar üzerinde fazlaca durmuşlar, içinde bulunduğu veya yakın ilişkide oldukları toplumların törelerine göre bazı izahlar ve yorumlar yapmışlar ve bunlara inanmışlardır. Çözümleyemedikleri konularda, bunları, insan veya doğa üstü kuvvetlere, ilâhlara, cinlere ve şeytanlara veya mucizelere bağlamışlardır. Hastalıklar ve ölümlerin, tanrılar veya insan üstü güçler tarafından, yeryüzündeki kötü kişilere ceza olarak gönderildiğine inanmışlar ve bu inançlarını da yüzyıllar boyu devam ettirmişlerdir. Kötülüklerden ve kötü ruhlardan kurtulmak için, bu insan üstü kuvvetlere tapılması, adak verilmesi korku ve saygı duyulması ve dua edilmesi, o devirlere ait dinsel kişiler tarafından sıkı bir şekilde öğütlenirdi.Bu amaçları gerçekleştirmek için, özel yerler, tapınaklar yapıldığı gibi, tanrıların gazabından korunmak için de çeşitli hayvanların yanı sıra bazen insanlar da kurban edilirdi.

Devamı:
Mikrobiyolojinin Tarihçesi

Biyolojinin Tarihi Gelişimi
Biyolojinin Tarihi Gelişimi GenBilim Editor Perşembe, 21 Aralık 2006 Yaklaşık 2300 yıl önce Yunan bilim adamı Polibus, “İnsanın Doğası Üzerine” adlı bir kitap yazmıştır. Aristo, çalışmalarını “Hayvanların Tarihi, Hayvan Nesli Üzerine” ve “Hayvan Vücutlarının Kısımları Üzerine” adlı kitaplarında toplamıştır. Aristo, canlıların oluşumlarını ve hayvanların davranışlarını incelerken onların sınıflandırma yoluna da gitmiştir. Galen, canlıların organlarıyla bu organların görevini inceleyen fizyoloji biliminin doğmasını sağlamıştır. Galileo, 1610’da ilk mikroskobun yapımını başarmıştır.

DEVAMI:Biyolojinin Tarihi Gelişimi

Coğrafya

türkiye'iklim çeşitleri Türkiye’de genel olarak üç ana iklim tipi görülür.Bunlar; Karadeniz İklimi, Akdeniz İklimi ve Karasal iklimdir. 1)KARADENİZ İKLİMİ:Bu iklim asıl olarak Kuzey Anadolu Dağlarının Karadeniz’e bakan yamaçlarında görülür. Genel özellikleri şunlardır: Her mevsim yağışlıdır.Doğu Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 2000-2500 mm’dir.Batı Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm’dir.Orta Karadeniz Bölümünde ise maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer. Yıllık yağış miktarı 700-1000 mm’dir.Karadeniz ikliminin görüldüğü alanlarda kar yağışlı günlerin ortalaması 18 gündür.

Devamı:Türkiyenin iklim çeşitleri

Atatürk Köşesi

13 Nisan 2007 Cuma

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN AİLESİ Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, Hacı Sofu ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızıdır. Zeki, sağduyulu, dine ve geleneklere bağlı bir kadındı. Oğlunun mahalle mektebine gelenekten olan ilâhilerle başlamasını istemişti. Ancak aşağıda göreceğimiz gibi oğlunun zamanın gerektirdiği biçimde yetişmesini engellememiş, hele kocası öldükten sonra onun iyi öğretim görmesine elinden geldiği kadar çalışmıştır.

Devamı:Mustafa Kemal AtatÜrk'Ün Aİlesİ

Ata Nin Telgraflari MUSTAFA KEMAL'İN ASKERLİK MESLEĞİNDEN İSTİFA MEKTUBU ERZURUM VİLAYETİ ALİYESİNE(YÜCE ERZURUM VALİLİĞİNE)9 Temmuz 1919 - Erzurum Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak, Yunan ve Ermeni isteklerine kurban etmemek için açılan milli savaşmalar uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmağa askeri ve resmi sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu gaye-i mukaddese (kutsal amaç) için milletle beraber sonsuza kadar çalışmağa mukaddesatım (kutsal şeylerim) adına söz vermiş olduğum cihetle, pek aşıkı bulunduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra milli ve kutsal gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere sine-i millette (milletin bağrında) bir ferd-i mücahit (savaşçı kişi) suretiyle bulunmakta olduğumu tamimen arz ve ilan eylerim. M. KEMAL

Devamı:Ata Nin Telgraflari

Osmanlı Tarihi

KARDEŞİM SİFTAHINI YAPMADIİstanbulda Kapalıçarşı'nın yanında alelade bir dükkan... Sabah namazını kılan bir adam dükkana girerekraftaki bir malı gösteriyor: "Şunu istiyorum" diyor.Ama dükkanın sahibi diyor ki;

Devamı:KardeŞİm Sİftahini Yapmadi

www.obaforum.com

merhabalar www.obaforum.com dan isdediğiniz ödev ve eğitim öğretim ders notları genel kültür islami bilgiler hakkında faydalanabilirsiniz daha fazlasını görmek için obaforum u ziyaret edin...